Yine bir sarsıntıyla uyandık sabaha. Bu vesile ile hayatlarını kaybeden Müslümanlara Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. 1999 Ağustos Gölcük depreminde de sarsılarak uyanmış, kıyamet sarsıntısının çok küçük bir provasını yaşamıştık. Zor bir imtihan, Allah (cc) ibret almayı lütfetsin. Ne acı ki ansızın gelen bu büyük sarsıntılar bile insanoğlunu gaflet uykusundan uyandırmaya yetmeyebiliyor. Allah (cc) insanoğluna “Sarsılmadan uyanmayı” nasip etsin, amin!
İnsan dünyada imtihan için vardır. Dünya insan için meşakkatin, acının olmadığı bir yer değildir. Hiçbir acının ve hüznün olmadığı tek yer, ebedi mutluluk yurdu olan cenettir. İnsanoğlu tabiatın, doğal işleyişinden kaynaklanan birtakım afet ve sıkıntılarla karşılaşabileceği gibi kendi elleriyle yaptıklarının sonucu olarak da bir takım belalarla yüz yüze kalabilir.
Sebebi her ne olursa olsun sonuç olarak felaketlerle yüz yüze kalan Müminler, bu belalar karşısında Müslümanca duruşunu bozmamalıdır. Kulluk sınavında başarılı olabilmek için, felaketler karşısında serinkanlı olmaya gayret etmeliyiz.
Doğal afetlerin, Allah’ın (cc) tabiata koymuş olduğu fay hattı gibi birtakım sebepleri olsa da bizler için bir sınanmadır. Zorluk ve sıkıntıların ilahi bir imtihan olduğu, ayette şöyle beyan edilmiştir: “Andolsun ki, sizi bazen çetin korkularla, bazen açlık ve yoksullukla, bazen de servetinizi, sağlığınızı ve ürünlerinizi elinizden alarak imtihan edeceğim. Sabredenleri müjdele!” (Bakara;155) Bu durumda bize düşen ayette belirtildiği üzere sabırdır. Zira bizden öncekiler de imanın zorlu imtihanından geçmişlerdi. İman etmek ciddi bir iddiadır ve her iddia ispata muhtaçtır. Korku, bazen açlık, bazen sağlık sonuç olarak kimi hangi şeyle imtihan edeceğini Allah (cc) takdir edendir. Kullara düşen sabır ve teslimiyettir. İman eden ile etmeyen; sadık olan ile olmayan ancak imtihan ile belli olur.
Ayette bu konu şöyle bildirilmiştir;
“İnsanlar, “Biz Allah’a ve ahiret gününe inanıyoruz!” demekle, hiç imtihan edilmeden bırakılacaklarını ve kolayca cennete ulaşacaklarını mı sanıyorlar?
Doğrusu Biz, onlardan önceki çağlarda yaşayan müminleri de birtakım belâ ve musibetlerle sınamıştık. Çünkü Allah, söz ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan dürüst ve samimi insanları mutlaka seçip belirleyecek,iman iddiasında bulunan ikiyüzlü yalancıları da kesinlikle ortaya çıkaracaktır.” (Ankebut 2-3)
Müslüman felaketler karşısında yes’e ve isyana düşmez: “Biz Allah’a aidiz ve sonunda O’na dönücüleriz.” diyerek sabrı kuşanır. Bu konuda Ömer’in (r.a.) Kûfe’ye kâdı tayin ettiği tâbiîn’in büyüklerinden Kâdı Şureyh (r.a.) konuyu ne güzel özetlemiştir;
“Başıma dünyalıklar ile alâkalı bir musibet geldiği zaman Allâh-ü teâlâya dört defa hamd ederim.
1- Gelen musibet daha büyük olmadığı için hamd ederim.
2- O musibete sabır nimetiyle beni rızıklandırdığı (kefaret) olduğu için hamd ederim.
3- Sevap umarak o musibetten dolayı “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” (Biz Allah içiniz ve yine Allah’a döneceğiz) demeye muvaffak kıldığı için hamd ederim.
4- O musibet dinimle alâkalı bir şey olmadığı için hamd ederim.
Bu felaketler tevbe etmek, halimizi ıslah etmek, Kur’an’a daha sıkı tutunmak için bir kere daha düşündürüyorsa ve bize sabır ve teslimiyeti öğretiyorsa bir nimettir. Ama musibetler bize Allah’ı unutturuyorlarsa kendine yazık edenlerden oluruz… Allah(cc) kuluna sayısız nimet verendir.
Allah (cc) bize her türlü nimet verdiğinde sevinip memnun olacağız da bizi zorluklarla imtihan edince küsüp yüz çevirecek değiliz.
Fecr Suresi’nde şöyle buyrulmuştur: “Fakat insan böyledir; ne zaman Rabbi kendisini bir denemeden geçirmek üzere ona (mal, makam, sağlık ve saygınlık gibi) ikramda bulunsa ve nimet (fazilet) ihsan buyursa “Rabbim bana ikram etti” diyerek (sevinip ferahlanır). Ama ne zamanki onu sınamak (üzere, biraz) rızkını (ve rahatını) kısıverse, hemen “Rabbim bana hainlik ve haksızlık etti (bak beni alçaltıp böyle hakir ve fakir hale getirdi)” der.” (Fecr;15-16)
Bu felaketler bazen de isyanın, günahların yaygınlaştığı toplumlara ilahi bir ikaz, bir ceza olarak vuku bulur. Zina, kumar, içki gibi Allah’ın (cc) haram kıldığı büyük günahlar yaygınlaştığı bir topluma, Allah (cc) ikaz mahiyetinde belalar verir;
“Her birini günahı sebebiyle yakaladık; kimine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini bir çığlık yok etti, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Onlara, Allah zulmetmiyordu, fakat onlar kendilerine yazık ediyorlardı.”(Ankebût;40).
İnsanoğlu yaratılış gayesinden uzak yaşayınca, dünyayı ifsat etmede başrol oynamaktadır. “İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıkar; Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır.”(Rûm;41).
Ali Küçük hoca bu ayetin tefsirinde şu açıklamayı yapmış: “Evet insanların elleriyle işledikleri suçlar yüzünden denizde ve yeryüzünde fesat çıkmıştır. Fesat, ifsat yeryüzünde küfrü yaymak, küfrü hakim kılmak, küfrü ve şirki yasallaştırmak demektir. Allah’ın yeryüzünde koyduğu kendisine kulluk düzenini değiştirip, ilga edip onun yerine başkalarına kulluk düzenini ikâme etmek demektir. Fesat, bozgunculuk yeryüzünde Allah kullarının Allah’tan başkalarına kulluk etmesidir. Yeryüzünde Allah’ın kullarının kendi hür iradeleriyle kime kulluk edeceklerine, kimin kanunlarına itaat edeceklerine karar verme haklarının ellerinden alınmasıdır fesat. Allah kullarını zorla kendi kanunlarına uyarak kendilerine kulluğa zorlamaktır. İşte fesat budur. Ve işte yeryüzünde düzen koyan Allah’ın vahyinden, Allah’ın düzeninden habersiz insanların topluma hakim olması o toplumu fesada verecek ve insanlar arasında Cenâb-ı Hakkın rahmet ve merhamet esaslarına dayalı tüm insanlar arası ilişkileri param parça edecektir. Böyle insanların toplumumuza egemen olmaları sebebiyle şu anda ülkemiz bozulmuş, şehrimiz bozulmuş, köyümüz mahallemiz bozulmuş, yeryüzü bozulmuş, emânet ve güven duyguları ortadan kalkmış, kimse kimseye güvenemiyor, rahmete dayalı tüm ilişkiler kalkmış, Müslüman Müslümanı aldatıyor, kardeş kardeşi ezmeye çalışıyor.”(Basaırul KUR’AN)
Ayrıca Allah (cc), uyaran bir davetçi göndermediği bir toplumu helak etmeyeceğini beyan etmiştir;
“Senin Rabb’in, ana yerleşim merkezlerine, kendilerine ayetlerimizi okuyup kendilerini uyaracak bir Elçi veya dâvetçi göndermedikçe, hiçbir ülke halkını helâk edecek değildir. Zaten Biz, halkı zulüm ve haksızlık peşinde koşmadığı sürece, hiçbir ülkeyi helâk etmeyiz.”(Kasas;59)
Örneğin Nuh (as) kavmi, Peygamberin davetine sırt çevirdiği için tufan ile helak oldu. Nuh Peygamberin(as) tüm çabalarına rağmen putlarından vaz geçmemişler, sonunda helak olmayı hak etmişlerdi; “O'nu ayetlerimizi yalan sayan bir topluma karşı, yardım edip O'nun intikamını aldık. Şüphesiz ki onlar, kötü bir kavim idi, biz de hepsini olduğu gibi tufanda boğduk.”(Enbiya;77) Kötü bir kavim idi çünkü putlarını bırakmayıp tevhid davetine sırt çevirdiler: “Ve (bu arada kâfirler birbirlerine) dediler ki: “Sakın kendi ilahlarınızı bırakmayın; ne Vedd’i, ne Suva’ı, ne Yeğus’u, ne Ye’uk’u ve ne de Nesr’i bırakmayın” (Nuh;23).
Kur’an’da verilen örneklerden birisi de Hud’un(as) kavmidir.
“Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve: «Bizden daha kuvvetli kim var?» dediler. Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar, bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı.” (Fussilet,15) İnkar ve inatları neticesinde gelen ilahi ceza onları yerle bir etmişti “Nihâyet, o azâbın simsiyah bir bulut şeklinde vadilerine doğru yaklaştığını görünce, sevinç içinde “İşte, bize bereketli yağmur yağdıracak bir bulut!” diye bağrıştılar. Fakat azap melekleri “Hayır!”dediler, “Bu, küstahça meydan okuyarak bir an önce gelmesini istediğiniz azâbın ta kendisidir; can yakıcı bir azap taşıyan fırtına!” (Ahkaf:24)
Ve yine Semud kavmi köşkler, villallar inşa ediyor, peygamberin çağrısına kulak tıkıyorlardı. Sonunda haddi o denli aştılar ki Salih Peygambere verilen mucize deveyi öldürdüler ve sonunda ilahi azabı hak ettiler: “Derken ansızın onları bir deprem yakalayıverdi de, bulundukları yerde cansız diz üstü yıkılıp kaldılar.” (A’raf:78)
Lut’un (as) kavmi de cinsi sapıklıklarından dolayı ilahi cezaya çarptırılmışlardı: “Onların üzerine de öldürücü bir kasırga saldık ve şafak vakti Lût'a iman edenleri kurtardık.” (Kamer:34)
Allah (cc) uyarıcı göndermedikçe kimseyi helak edici değildir:
“Bununla birlikte yine de senin Rabbin, hiçbir toplumu kendi içlerinden onlara mesajlarımızı okuyup, açıklayacak bir elçi göndermedikçe yok etmez; ve yine hiçbir toplumu kendi aralarında haksızlık yapmayı, yol olarak benimsemedikçe, yok etmiş değiliz.” (Kasas:59)
Ayrıca yaşanan depremler büyük zelzelenin hatırlatıcısı ve habercisidir zira Peygamberimiz (sav) kıyametin yaklaştığının alametlerinden birinin de depremlerin çoğalması olarak bildirmişti bizlere. Ahir zaman olarak tanımlanan kıyâmet öncesi dönemde dinî duygu, düşünce ve davranışların zayıflaması, dinî kurallara gereken önemin verilmemesi, ibâdetlerin terkedilmesi, ahlâksızlığın çoğalması biçiminde kendini gösteren alametlerden bazıları hadislerde şöyle beyan edilmiştir:
“İnsanların bina yapmakta birbiriyle yarışmaları” (Buhârî, Fiten)
“ Depremlerin çoğalması” (Buhârî, Fiten 25).
“Zamanın yaklaşması, gece ile gündüzün eşit olması” (Buhârî, Fiten)
“Cinâyetlerin çoğalması, fitnelerin zuhur etmesi” (Buhârî, Fiten”
Hiç kuşkusuz yaşanılan çok büyük sarsıntıydı lakin büyük zelzelede bölge değil; dünya sarsılacak ve şiddetini ölçmeye hiçbir Richter ölçeğinin gücü yetmeyecek! Kulun aldığı hiçbir yapı denetim tedbiri, bu zelzeleden kendisini koruyamayacak. Hazırlıklı olmanın yolu, iman ettikten sonra İslam çerçevesinde hayatı yaşamaktır. (Salih Amel) Kıyametin meydana geldiği anda ve kıyamet sonrası Mahşer yerinde zuhur edecek korkunç olayları en veciz ve dehşetengiz ifadelerle anlatan surelerden biri de Zilzal Suresi’dir:
“Yer, tam bir sarsıntı ile sarsıldığı zaman.
Yer, ağırlıklarını çıkardığı zaman...
İnsan: -Buna ne oluyor? dediğinde
O gün, haberlerini anlatır.
Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir.
O gün insanlar yaptıklarını görmeleri için bölük bölük gelirler.
Kim zerre ağırlığınca iyilik yapmışsa onu görür.
Kim de zerre ağırlığınca kötülük yapmışsa onu görür.” (Zilzal:1-8)
7.6’lardan ders çıkarıp büyük sarsıntı için hazırlık yapmalı, dünyanın ıslahı için mücadele etme konusunda üzerimize düşen sorumlulukları titizlikle yerine getirmeliyiz. Değilse ahiretteki kaybın telafisi olmayacak…