Aile Mahremiyetinin Önemi
Beşer ideolojilerinin insanlığa sunduğu ifsat son kale diyebileceğimiz ailelere kadar uzanmış olup, aile mefhumu git gide kan kaybetmektedir. Bir toplumun sağlıklı olması, o toplumun evvela güçlü, sağlıklı ailelere sahip olmasıyla doğru orantılıdır. Kadın ve erkeğin özel haklarını da aile kurumunun haklarını da Allah (cc) beyan etmiştir. Allah’ın vaaz ettiklerine sırt çeviren beşer ideolojileri, kendi icat ettikleri yönetim sistemleriyle yaralamadık bir şey bırakmadı. Ticarette hayat aldatma daha çok kazanma uğruna hileyle doldu. Sosyal hayatta güven ve emniyet kalmadı. Ahlaki hayatta erdem ve hayâ kalmadı. Aile hayatında sadakat ve bağlılık kalmadı. Nefislerin şehevi yönüne sunulan özgürlükler adına, bir bir yıkıldı mahremiyet duvarları. Öyle ki artık erdeme dair ne varsa “mış” lı geçmiş zamanla ifade eder olduk. Örneğin; Bir zamanlar bir aile varmış. Bu ailenin temeli sağlam bir kulpa(Vahiy) sıkı sıkıya bağlı olarak varlığını sürdürüyormuş.Bu ailede. “Rabbin, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve ana babaya iyilik etmenizi emretmiştir. Eğer, onlardan biri veya her ikisi de senin yanında ihtiyarlayacak olurlarsa, onlara “öf” bile deme! Onları azarlama. Onlara güzel söz söyle”.(isra Suresi, 23. ayet),titizlikle uyulan kurallardan biriymiş. Dedeler “Dede” olduklarının farkındalığı ile asıl sorumlunun “Baba(lar)”olduğunu unutmadan, evde torunların sağlıklı birer birey olmaları için üzerilerine düşeni yaparlarmış. Bu evde dedeler, torunlarına İbrahim,Yusuf, Musa (as) hikayelerini anlatır torunlarının gerçek kahramanları tanımalarına vesile olurlarmış!. Büyük anneler gelinler için canlı birer tecrübe olarak güzel bir nimet olarak algılanır, baş tacı edilirlermiş. Büyükler hayat tecrübesinden aldıkları dersleri arakadan gelen aile bireylerine aktarır, hayatın yükünü kaldırmalarında yardımcı olurlarmış. Bu sağlam kulpa tutunmuş ailelerin çokluğu sağlam kulpa tutunmuş toplumu oluşturuyormuş.
Sonra ne mi olmuş?!
Bu ailelerin, toplumunun huzuru, sağlamlığı, direnişi, dayanışması sağlam kulpun düşmanlarını harekete geçirmiş. “Ben Batılı bir aile hukuku profesörü olarak diyorum ki; Türk Milleti’nin elinden aile hayatını alırsanız geriye hiçbir şey kalmaz.” (İsveçli Profesör Gaston Jezz). Bu ve benzeri tespitler sağlam kulpun düşmanlarının işe nereden başlamaları gerektiğini fark ettirmiş olmalı ki önce aileden başlanmış işe. Sonra yasaklar getirmişler sağlam kulpa dair. Öyle ki önce yaşanması yasaklanmış, sonra okunması. Sonra öyle bir hale gelmiş ki sağlam kulp okun(a)mamış, okunmuş anlaşılmamış, anlaşılmış yaşanmamış. Yaptıklarına, yapacaklarına bir isim, bir kılıf ararken Modern çağ koymuşlar adına! İşte bu modern çağ sağlam ailelere bir virüs gibi girip, zayıflatmış aile bağlarını. İslam dininin aile hukukunu öncelemesi ve titizlikle koruma altına almasının hikmetini, yaşadığımız çağda görerek daha iyi idrak ediyoruz.
Aile kurumu ciddi şekilde yara aldı. Özellikle kadının ekonomik özgürlüğü, erkeğe eyvallah etmeyen bir neslin peydahlanmasına yol açtı. Sınırlar aşıldı, öyle hikayeler duyuyoruz ki “bu biz miyiz?” demekten kendimizi alamıyoruz. Değer yargıları bozulmuş bir toplumun sağlıklı ailelere sahip olması mümkün değildir. Bir yapının sağlıklı olup olmamasına inananlar açısından karar verecek Allah (cc) ve peygamberimiz (sav)’dir. Değer yargılarını Allah ve Resul’ünden almayan aile ve toplumların halleri ortadadır. Aile yuvalarının perişanlığının tek sebebi vahiyle inşa olunmayan evliliklerdir. Seküler düşünce yapısıyla kurulmuş aileler örümcek ağı gibi dayanıksızdır. Beşer ideolojileri aile yapılarını tarumar etti. Günümüzde yaşanılan mutsuzlukların ve artan boşanma vak’alarının, ihanetlerin sebeplerinin çok iyi tefekkür edilmesi gerekir. İslam, hayatın her alanına çeki düzen veren bir dindir.
Karı ile kocanın arasında olan problemleri kadın iş arkadaşı(!) erkekle(!) bile paylaşabiliyor.
Oysaki hayatta her şeyin bir sınırı ve girilmesi yasak olan özel bir alanı vardır. Ülkelerin sınırları vardır girilmez. İş yerlerinin vb özel yerlerin sınırları vardır ilgili kimseler dışında girilmez, girilemez. Ha keza ailelerin de dış âleme kapalı olan yönleri vardır gizlidir, girilmez. İfşa edilmez, özel alandır ve özel kalması gerekmektedir. Hatta aile içinde dahi bireylerin özel alanları vardır girilmez, girilmemelidir. Kur’an ve sünnette ailenin nasıl olması gerektiği en ince ayrıntısına kadar belirtilmiş, hükümleri vaaz edilmiştir. Allah (cc) İnananların evlerini, evliliklerini şekillendirmiştir.
Allah ve Resul’ünün istediği şekilde şekillenmiş aileler ise, beşer ideolojilerinin aile yapılarından ayrışan “Özgün Ailelerdir”…
Özgün aileyi ise ancak özgün bireyler kurabilirler. Özgün bir kimlik ve kişiliğe sahip olmayan birinden,özgün aile kurması beklenemez.Bu nedenle” kulluk bilincine” sahip olmak,
önce kimlik ve kişiliğin farkında olmak gerekir.
Beşer ideolojilerinin ifsadını ancak İslam nizamı ıslah edebilir. İslam’da aile mahremiyetinin kurallarını şöyle sıralayabiliriz.
- İslam’da aile sırrını ifşa etmek yasaktır.
Aile içinde dahi korunması gereken mahrem hususlar vardır. Aile içinde çocukların duracağı sınırlar bir ayette şöyle beyan edilmiştir. Hayat nizamı olarak gönderilmiş olan Kur’an ‘da bu sınırlar öğretilmiş,şöyle buyrulmuştur.“Ey müminler! Sahip olduğunuz köleler ve sizden olup da henüz bulûğ çağına varmamış çocuklar şu üç vakitte sizden izin istesinler: Sabah namazından önce, öğle sıcağından elbisenizi çıkardığınız sırada, bir de yatsı namazından sonra. Bu üç vakit sizin için yalnız kalma vaktidir.”(Nur Suresi, 58.ayet). Çocuklar ana ve babanın mahremiyetine şahitlik edemezler. Ana ve baba da çocukların yanında edebe aykırı davranmamalıdırlar, davranamazlar. Zira bir insan haya duygusunu yitirirse, o insanın artık kaybedecek bir şeyi kalmamış olur.
- Her bir aile bireyinin aile sırrını saklama görevi vardır.
Aile sırlarının ifşası yasaklanmış, aileye ait özel durumların aile içinde kalması tavsiye edilmiştir. “Şüphesiz ki kıyamet gününde Allah nezdinde mevkii en kötü olacak (başka bir rivayette ise, emanete hıyanetin en büyüğü) insanlardan biri, karısı ile beraber olduktan sonra, onun sırrını ifşa edendir.” (Müslim, Nikâh, 123-124; Ebû Dâvûd, Edeb, 32; Ahmed bin Hanbel, III, 69).
Sosyal medyanın saldırısına uğramış ve beyinleri esir düşmüşlerin yüzünden aile sırrı diye bir şey kalmadı ortada. Mahremiyet sosyal ağlarda bu kadar ifşa edilmemişti lakin cumhuriyetten sonra dejenere olmaya başlayan toplumu Necip Fazıl şu mısralarla dile getirmişti. ” Utanırdı burnunu göstermekten süt ninem/kızımın gösterdiği kefen bezine mahrem”. Dedelerimiz mevcut durumu görselerdi inanın torunları olduğumuza inanmazlardı. Ya şimdi ne hale gelindi. Nerede babalar? Nerede analar? Aile mahremiyet duvarının yıkılmasına karşı nedir bu sessizlik? Önceden eve alınan erzaklar, alamayan komşulara zulüm olmasın diye kağıt keselerle eve getirilirken, şimdi evde pişen her yemek abartılı bir şekilde yayında. Önceden karı ile kocanın arasında geçen özel durumlar evin büyükleri dahi bilmezken şimdi erkekler ve kadınlar eşlerine ait özel jestleri, özel durumları, hediyeleşmeleri görgüsüzce sosyal medya ortamına taşımaktan haya duymaz duruma geldiler.
“Tevhid ile hayatımı yalnızca Allah yönetir” iman ve ikrarını yapan bir kişinin, reel hayata olduğu gibi sanal aleme de bu inançla yön vermesi gerekir. Erkekler kıskanma duygusunu, kadınlar haya duygusunu yitirdiler. Reel hayatın zorluklarının dağıtamadığı aileyi sanal alemin cazibesi bitirdi ne yazık ki! Aileye ait hassas konuların dış dünya ile paylaşılmasının sakıncaları çocuklara öğütlemek ana ve babanın görevleri arasındadır.
- Aile bireyleri bir birlerinin örtüsüdür.
Bir ayette aile bireylerinin bir birlerine örtü olduklarını ayıplarını, kusurlarını örtmeleri gerektiği vurgulanmıştır.
“…Onlar sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasınız…” (Bakara Suresi, 187.ayet ).
Aileye özel olması gereken durumlar aileye ait kalmalıdır vesselam. Bu sınırların ihlali ailenin dağılmasına giden yolun başlangıcı olacaktır.
Tarih boyunca aile içi mahremiyet her dönemde bir erdem olarak kabul edilmiş ve korunmaya çalışılmıştı. Demokrasi ve Modernitenin hakim olduğu çağımızda batı dünyasının da gayretleriyle aile mefhumu tarumar edilmiştir. Modern hayatın dayattığı edepsizlik sebebiyle yitirilen sadece aile mahremiyeti değildir. İffet duygusu yara aldı. Haya duygusu öldü. Aile bağları can çekişiyor. Kadının yitirdiği “Ana”lık vasfı, kavvam erkeklerin yetişmemesini beraberinde getirdi.
Sözün özü modernizme evrildikçe, devrildi insanlık!