Hayatın bir imtihan olduğunu bilen ve inanan müminler "Mümin kalabilmenin mücadelesini" imtihan gereği var oldukları şartlarda vermekle yükümlüdürler. Modern cahiliyenin dayattığı hayat tarzının kurbanı olmamak için Allah'ın vaaz ettiği dosdoğru yolda sebat etmekten başka çare yoktur. Modern cahiliye heva ve heveslerin egemen olduğu, kültürünün tesiri altında her geçen gün biraz daha ahlaken yozlaştırıp, Allah'ın vaaz ettiği hayat tarzından uzaklaştıran bir durum arz etmektedir.
Kapital zihniyetin yaygınlaşmasına hizmet eden reklamlar ve tüketim tutkunluğu ciddi bir savrulmayı da beraberinde getirdi. Fikren sapmalar olunca, eylemlerin/tarzların/amellerin İslam fıkhının ölçülerinden uzaklaşmasına sebep oldu. Çağımızda müminlerin kahır ekseriyeti modern cahiliyenin kuşatması altındadır. Özellikle kadın, modern dünyada tüketim kültürünün, reklamların baskısı altında her geçen gün kendine yabancılaşmaktadır. Çağdaş modern(!) dünyada kabul görebilmek için, elinden geleni fazlasıyla yapan bir anlayış ne yazık ki popüler olan bir anlayış durumundadır. Artık Müslüman olduğunu iddia ettiği halde aynı zamanda feminist olduğunu söyleyen kadınlar(!), her alanda kadın erkek eşitliğini savunanlar, LGBT sapkınlığını savunup pankartla yollara çıkan başörtülüler vel hasıl her yerde olmak için yarışırken eksen kayması yaşayan kadınlar ne yazık ki artık hiç de istisna değiller. Sosyal medyada fenomen olmak için çırpınan kimi Müslüman(!) kadınların; yaptıkları paylaşım ile iddia ettikleri Müslüman kimlik arasındaki çelişkiyi gözler önüne sermektedir. Diğer taraftan eşini kıskanmayı unutan erkekler... Erişim engeli yok diye interneti hevasına göre kullanıp, rahatlıkla mahrem olmayanlarla duygusal bağı kuran Müslüman(!) erkekler, İslam'ın nikah müessesini kitabına uydurarak gizli gizli buluşmalara nikah kılıfı geçirenler hiç de azımsanmayacak kadarlar. Örnekleri çoğaltmak mümkün ama şu bir gerçek ki: Hak olandan tamamen vazgeçmeyi göze alamayan ve batıldan da heves almak isteyenlerin yaptıkları şey hak ve batılı birbirine karıştırmaktan ibarettir. Hak ile batıl birbirine karıştığında ise artık onun yüzde kaçının hak olduğu önemli değildir. İslam nazarında o iş artık batıldır. İlahî ferman nettir: “Hakkı bâtıl ile bulandırmayın ve bile bile gerçeği gizlemeyin!” Hiçbir dayanağı olmayan yorum ve iddialarınızı Kur’an-ı Kerim’e karıştırarak, gerçekleri çarpıtmayın!"(Bakara 42). Hakkın üstüne batıl elbise giydirmeyin! Hakkın çizgisi nettir. Batıl ölçüler devşirilerek karıştırılmış bir amel hak olmaktan çıkar. Savrulan, yozlaşan, hak ve batılın birbirine karıştırılıp İslam'ın emirlerinin modern ölçülere uydurularak yaşanmaya çalışılan yeni bir din algısı, neslimiz için büyük tehlike arz etmektedir. Büyükler modern olma yolunda ilerlerken, yeni nesil deizm tehlikesiyle tanıştı bile.Sorulması gereken önemli soru şudur: "Müslüman'ım" dedikten sonra bunca eksen kaymasına rağmen Müslüman kalınabilir mi? Allah'ın Müslüman diye tarif ettiği kimliğin niteliklerini taşımayan Müslüman vasfını yitirmez mi? Oysa Müminler her çağda, Müslüman olmak Müslüman kalmak ve Müslüman ölebilmek cehdini vermek zorundadırlar.
"Allah, hakîkati açıkça ortaya koyan bu Kitabı göndermiş ve bu sayede insana, doğruyu eğriden ayırt edebileceği en mükemmel Ölçüyü bahşetmiştir. Öyleyse ey insan, hemen şimdi, hiç vakit kaybetmeden hayatını bu ölçüye göre yeni baştan düzenle! Ne biliyorsun, belki de ecelin gelip kapıya dayanmıştır ya da evrenin eceli olan kıyâmet iyice yaklaşmıştır!"(Şura:17)
Kitabı hak olarak indirene yemin olsun ki; Bu kitap tastamam kendisiyle amel edilsin diye gönderilmiştir.
"Ve işte Benim (sağlam ve şaşmaz olan) dosdoğru yolum budur. Bu yola tâbi olun. (Bozuk ve başka) Yollara uymayın, ki o (yanlış) yollar sizi O’nun (Allah’ın) yolundan ayırır! Böylece (sapıtmaktan) korunmanız için Allah size öğüt veriyor (olur ki gerçeği görürsünüz)"(Enam:153)
Emirlerin İslam'dan, ölçülerin batıldan alınmasının adı kitaba değil kitabına uydurmaktır. Kitaba uyulması gerekirken heva ve hevesi karıştırıp kitabına uydurma hadisesi ise yeni değildir. Hz.Musa döneminde özel bir ibadet günü talep eden Yahudiler için, Cumartesi gününü kendileri için özel ibadet günü olarak belirlenmişti. Balıkçılıkla geçinen halk aynı zamanda bir göl etrafında ikamet ediyorlardı. Talepleri sınavdan geçiyor, Cumartesi günü balıklar her zamankinden daha çok akın akın geliyorlardı. Mantık yürüterek şöyle dediler: "Cuma akşamından ağları atalım, Cumartesi biz ibadet yaparken ağlara balıklar dolar akşam gelir alırız. Ne ibadeti ve ne de balıkları kaçırmamış oluruz. Bu, mantıklarına (!) uymuştu lakin Allah'ın (cc) indirdiği hükme uygun değildi! (Bu konu Bakara Suresi 65-66.ayetlerde anlatılmaktadır). Günümüzde birçok meselenin uygulanış biçimi bize Cumartesi yasağını hatırlatmaktadır. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuşlardı: "Ebu Said Elhudri (ra) diyor ki: Rasulullah (sav) şöyle buyurdular: “Karış karış, adım adım sizden öncekilerin izinden gideceksiniz! O kadar ki bir keler deliğinden girseler yine izleyeceksiniz. Dedik ki: Ya Rasulullah, bizden öncekiler Yahudiler ve Hıristiyanlar mıdır?Buyurdu ki: "Ya kim?" (Buhari, Müslim).
Kime benziyoruz?
Mesela fikir dünyamız?
Kadın algımız?
Aile teşekkülümüz?
Ticaret anlayışımız?
Siyasi düşüncemiz?
Dünyayı değerlendirmemiz? Değer yargılarımızı kimden alıyoruz?
Sahi düğünlerimiz, kılık kıyafetlerimiz, sevmelerimiz, çabamız vb. Kime benziyoruz?
Bu çağda yaşıyor olmak, batıla dalmanın mazereti değildir. Bu çağda yaşıyor olmak, İslami ölçüleri batıla karıştırmanın bahanesi olamaz! Hiçbir çağda biraz Müslüman biraz münafık olmaya, hiçbir çağda biraz mümin biraz müşrik olmaya izin verilmemiştir ki bu çağda biraz modern biraz Müslüman olunabilsin!
Allah'ın (cc) gönderdiğinden, tastamam razı olmayandan Allah razı değildir. Hangi çağda olunursa olunsun; İslam, Kafirun suresiyle batıl yollar ile arasını kesin ve net bir çizgiyle ayırmıştır.
“Öyleyse, birbirimizi kandırmayalım, açık ve net konuşalım: Hak ile batıl arasında bir uzlaşma, bir kaynaşma olamaz! Sizin dininiz size, benim dinim bana!”(Kafirun 6)
Bu çağda ve her çağda müminlerin kimler olduğu açık ve net tarif edilmiştir: "Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren sadık erkekler ve sadaka veren sadık kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır."(Ahzab:35)
Not: Bu yazı Misak Dergisi için yazılmıştır.