Kulluk bilincini diri tutanlar, hayatta başlarına gelen her ne varsa kulluk imtihanının bir parçası olduğunu bilirler;
"O Allah ki, hanginiz daha güzel işler yapacak diye sizi imtihân etmek için ölümü ve hayatı yaratmıştır.Gerçekten O, sınırsız izzet ve kudret sahibidir, bununla birlikte, çok ama çok merhametlidir".(Mülk.2).İmtihanın şeklini belirleyen Allah'tır.Hikmet ve rahmeti gereği imtihanın şekline dair bir takım bilgiler vermiş,ayette şöyle beyan edilmiştir.
"And olsun ki, sizi bazen çetin korkularla, bazen açlık ve yoksullukla, bazen de servetinizi, sağlığınızı ve ürünlerinizi elinizden alarak imtihan edeceğim.
Sabredenleri müjdele!"(Bakara:155).Bu ayetin tefsirinde Prof.Seyyid Kutup şöyle diyor "Vicdanların mutlaka musibetler yolu ile eğitimleri, hakk mücadelesi uğrundaki kararlılık derecesinin ise korkularla, ağır belâlarla, açlıkla, mal, can ve ürün kayıplarıyla denenmeli, sınavdan geçirilmelidir. Mü'minin, inancının yükümlülüklerini yerine getirebilmesi için bu musibetler kaçınılmazdır. Çünkü müminler inançları uğrunda ne kadar yükümlülüklere katlanırlarsa, inançlarının vicdanlarında kazanacağı değer o oranda yükselir. Bağlılarının, uğrunda yükümlülüklere katlanmadıkları ucuz ve düşük maliyetli inançlar daha ilk darbe ile karşılaşılır - karşılaşılmaz kolayca feda edilebilir.
Demek oluyor ki, bu durumlarda katlanılan yükümlülükler, herhangi bir inanca, bağlılarının vicdanında değer kazandıran, psikolojik bir bedeldir. Söz konusu inancın başkalarının vicdanında değer kazanabilmesi için bağlılarının bu psikolojik bedeli ödemeleri gerekir. Yeni kazanılacak kişiler ancak bu fedakârlığın sonucunda ortaya çıkar. Müminler inançları uğrunda ne derece acılara katlanırlarsa, ne oranda fedakârlıklara girişirlerse inançlarının vicdanlarındaki değeri daha da artar, ona daha sıkı biçimde bağlanırlar".Ayetin sonunda müjde vardır .Ancak dikkat çekilmesi gereken husus,ayette bahsedilen bu müjde ancak felaket ve musibetin çöktüğü ilk anda sabredenler içindir. Bunlar bu sabırlarından dolayı da Allah katında ecirlerini umarak: "Muhakkak biz Allah'ınız ve muhakkak biz O'na dönücüleriz." derler.
Hastalık ile imtihan!
Hastalık, sağlık ve sıhhatin az veya çok, geçici veya kalıcı olarak bozulması, kaybolması demektir. Arapçada hastalık karşılığı olarak “maraz” kelimesi kullanılır. “Maraz”, bedensel hastalıklar için kullanıldığı gibi, Kur’an’da çoğunlukla mecaz olarak manevi hastalık için kullanılır. Haktan, doğruluktan ve güzel ahlâktan ayrılma, nifak (ikiyüzlülük), hased (kıskançlık), şehvet (aşırı şehvânî/hayvanî duygular ve meyiller), fücur (günah ve zinâ arzusu şeklinde ahlâksızlığa) niyetlenme gibi nefsî hastalıklar için de maraz kullanılır.(1)
Bedensel hastalıklar bir imtihandır ve sadece bedene zarar verir ya peki manevi hastalıkların zararı daha mı az!. İmana zarar veren manevi hastalıklar! Allah katında derecemize zarar veren manevi hastalıklar!.Kirlendiği için hastalanan
ve manevi mesajları işitmeyen bir kalbin tıkanıklığı,biyolojik olarak tıkanan kalp damarından daha vahim değil mi?!
Şirk virüsü,koronadan binlerce kat daha öldürücü virüstür.Corona tedaviye kadar ya da ölüm gelince biten bir ateşin sebebiyken şirk ebedi ateşin sebebidir.
Bedensel hastalıklardan sınavda olduğumuz şu günlerde görünen o ki; Covid'den korkulduğu kadar manevi hastalıklardan korkulmuyor.Şayet korkulsaydı...
Covid, ecelimiz gelmişse sadece bir vesile,ecelimiz gelmemişse mümince takınacağımız bir tavır karşısında sadece günahlarımıza kefarettir.Yegane önderimiz (sav) buyurdular ki“Hangi Müslüman'a hastalık isâbet ederse ağacın hazan vakti yaprakları döküldüğü gibi, Allah onun hatâ günahlarını döker.” (Buhârî, Merdâ 13). Diğer bir hadis de şöyle buyurmuşlar“Müslümana fenâlık, hastalık, keder, hüzün, eziyet ve iç sıkıntısından tutun da bir diken batmasına kadar uğradığı her musîbete karşılık Cenâb-ı Hak onun suçlarını ve günahlarını örter.”(Müslim, Birr 52).
İbn Abbas, bir arkadaşına şöyle demiştir: “Ey Atâ! Sana Cennet kadınlarından bir kadın göstereyim mi?” O da “evet, gösterin” demesi üzerine İbn Abbas şöyle demiştir: “Şu (gördüğün iri yapılı ve uzun boylu habeşî) siyah kadın yok mu? Bu kadın bir kere Nebî (s.a.s.)’ye gelip: ‘Yâ Rasûlallah! Ben sâra hastasıyım, sâra nöbetim gelince de (bayılıyor) açılıyorum, Allah’a benim için duâ buyurun’ dedi. Hz. Peygamber: “Ey kadın! İstersen hastalığına sabret. Buna karşılık sana Cennet vardır. Veya sıhhat vermesi için Allah’a duâ edeyim” buyurdu. Kadın ‘hastalığıma sabrederim; ancak, açılıyorum, açılmamam için Allah’a duâ buyurun’ deyince Rasûl-i Ekrem duâ buyurdu (Mahrem yerleri açılmaz oldu).” (Buhârî, Merdâ 6; Müslim, Birr 54).
Allah, insanı yaşadığı hayatta sınamaktadır. Bu ömür sonunda sağlığını, ömrünü nasıl geçirdiğini kendisine soracaktır. Her şey gibi hastalık da bir imtihandır. Hastalığın bildiğimiz ve bilemediğimiz büyük hikmetleri vardır. Mü’min açısından, hastalığın derece terfîine ve günahların affolunmasına sebep olacağı ümid edilir.
İmam Gazzâlî, insanların başına gelen musîbet ve hastalıkları üç kısma ayırmıştır:
1-Münâfığın hastalık ve musîbeti: Allah’a itirazda bulunduğu için ona gelen musîbet ve hastalıklar cezâ olur.
2-Mü’minin hastalık ve musîbeti: Allah’tan geldi diyerek sabrettiği için onun musîbeti günahlarına keffâret olur.
3-Şükür makamında olan mü’minin musîbeti: Bu da hastalığında Allah’a hamd ve şükürde bulunduğu için hastalığı Allah indinde derecesinin yükselmesine sebep olur.Her halü karda Mümin kişi,Allah'ın istediği tavrı takındığında mutlak kazançlıdır. Bolluk,sağlık,rahatlık gelince hamd eder kazançlıdır.
Sıkıntı,zorluk,darlık,hastalık gelir sabr eder yine kazançlıdır.
Şu günlerde imtihan olduğumuz hastalık,haytaı ve ölümü bir kez dah aderin tefekkür etmemize vesiledir.Medya aracılığı ile pompalanan korku psikolojisi sanki "Covid" olanın öleceği endişesi, Mümin bir kimsenin taşıyacağı endişe değildir.
Ecelimiz gelmeden ölmeyeceğiz lakin bununla tedbir yok sayılsın demek istemiyoruz. Fakat alınan tedbir ilahi takdirin önüne geçemez. O halde bize düşen tedbirimizi alıp metanetle de başımıza gelene sabr etmektir. Tedavi olmak inancımız gereğidir fakat şifanın mutlak Allah'tan olduğunu bilmek ve kati bir şekilde inanmak yine imanın gereğidir."“(O Allah) Hastalandığım zaman bana şifâ verendir.”(Şuarâ, 80). Sağlığımızı koruyup korumadığımızdan, onu hangi yolda kullandığımızdan, sıhhat ve vücut emânetine ihânet edip etmediğimizden sorguya çekileceğiz.
Peygamberimiz’in sağlığı koruma (koruyucu hekimlik) ve tedâvi konusunda, bugün için de önemini hiç kaybetmeyen çok değerli tavsiyeleri vardır. Bu tavsiyelere “tıbb-ı nebevî” denilir. Sağlığın korunması için emredilen bu kurallara uyma yanında, hastalık durumunda bir yandan mümkün olan tedâvi yöntemlerine başvururken, bir yandan da güvenle Allah’a yönelmek ve gönülden gelen duâlarla O’ndan şifâ dilemek gerekir. Peygamberimiz, şifâ için hem maddî sebeplere yapışılarak tedâvi olmayı, hem de mânevî sebeplere yapışılıp Allah’a yönelip duâ edilmesini emretmiş ve her ikisini de uygulamıştır.
Kendi hatamız veya imtihan vesilesiyle hastalanınca, hem sabretmeli, hem duâ etmeli, hem de esas olarak tedâvi olmalıyız:“Her derdin bir devâsı vardır. Onun için, derdin devâsı bulunduğu zaman o dert iyi olur.”(Buhârî,
Tedbir almakla yükümlü olduğumuzu bilir ama tedbire değil Allah'a güveniriz. Maddi hastalıklara karşı korunduğumuz gibi,manevi hastalıklara karşı da daha titizlikle korunmamız lazım gelir. Çünkü kalbe yerleşen hased,kin, su-i zan vb gibi virüsler Covidden daha az öldürücü değildir. Maddi hastalıklara alınan tedbirden daha fazlası manevi hastalıklar için de alınmalıdır,manen sağlıklı kalmanın yolu da budur.
1:İslam ansiklopedisi
Fizilalil Kur'an