Allah'tan ve Hesap gününden korkmak bütün yanlışların ilacıdır!..
Peygamberimiz (sav) bir gün şöyle buyurdular;
“Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler / kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de onları takib edeceksiniz.”
(Hz. Peygamberin gelecekle ilgili bu ürpertici açıklaması üzerine biz sahâbîler) sorduk:
"Ya Resûlellah! (İzlerini takib edeceğimiz bu topluluklar) Yahûdiler ve Hristiyanlar mı olacak?"Şöyle buyurdu: “Ya başka kimler olacaktı?” (Buhari, Enbiya 50; Müslim, İlm 6).Bu hadisi şerifin tefsirini görerek yaşıyoruz.Başımızı ellerimizin arasına alıp “Nerede hata yapıyoruz?!” diyerek nefsimizi sorgulamak kendimizi hesaba çekmemiz gerekiyor.Her geçen gün silikleşen rengimizin,asimile olan ahlakın,dejenere olan İslami yaklaşımımızın sebeplerini tespit ederek ,ıslah etmek anın vacibidir.
Yaşadığımız çağda özellikle Müslümanların hızla seküler,demokrat saflara savrulduğu günlerden geçiyoruz.Hayata Kur’an ile bakmayan/bakamayan. Olayları,amelleri Kur’an ve sünnetin ölçüleriyle tartamayanlar,ölçü kaymasından kurtulamazlar. Ölçü kaymasının Kur’an’i karşılığı ise “Haddi aşmak,tuğyan etmektir”.Kur'an'ın nazil olmasının ana sebebi hayatın Kur'an kılavuzluğunda şekillendirilmesidir.Ayette şöyle buyrulmuştur;
"Bu (Kur’an), kendisinde asla şüphe (çarpıklık, karışıklık ve yanlışlık) bulunmayan, (ahirete inanan, hazırlık yapan, her türlü küfür ve kötülükten sakınıp Allah’ın rızasını arayan) müttakiler için yol gösterici olan bir Kitaptır (ki, hayat ve huzur rehberidir)." (bakara 2).
Seküler,modern hayat anlayışı içselleştirildi.Yozlaşmanın hızına yetişilemiyor.Romantik,ılımlı bir hayatı İslam zannetmek yanılgıların en büyüğüdür.
Giyim kuşam, kılık kıyafet ve hatta tesettür ölçüleri. Düğün tören. Ticaret ve çalışma hayatı. Real ve sanal hayat kısacası hayata hakim olan anlayış Kur'an'i bir anlayış değil.Demokrat,modern (!) seküler bir anlayış hakim oldu.İnanmayanlar açısından bir sorun yok ama Müslüman'ın böyle bir hayat tarzını baz aldığında Müslümanlığından eser kalmaz. Ne demişti şair "Yamadık dünyamızı yırtarak dinimizden dinde gitti dünyada gitti elimizden".
İşte bu, Kur'an'ın ifadesiyle "Kur'an'ı terketmek.Onu mahcur bırakmaktı.O gün (hesap günü) Peygamber müntesipleri hakkında şöyle bir sitemde bulunup, şikâyetçi olarak şunu diyecek: “Ve Peygamber, yâ Rabbi dedi, bu kavmim, şu Kur'ân'ı ihmal etti, terk edilmiş bir hale getirdi.” (Furkan suresi.30)
Mahcur bırakmak, peygamberle beraber, peygamberî bir yol tutmamaktır. Hayatı kitaba göre yaşamamaktır. Hükümleri var, ama yok gibi davranmak, dikkate almamaktır. Böyle davrananların son durumlarını ayetler bize şöyle haber veriyor: “O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: ‘Keşke Peygamberle bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. Andolsun ki beni, bana gelen Kur'an'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor’ der.”(Furkan 27-29) Buradaki zalim ifadesi, birçoğumuzun yanılgısı olabiliyor. Oysaki, hangi anlamda olursa olsun, hakkı tutup kaldırmayan insan zalimdir. Ayette belirtildiği gibi; Hayata Peygamberle yol bulmayanlar zalim olarak nitelendirilmiştir. Yaşarken hayatın her alanını kendisiyle düzenlemek zorunda olduğumuz kitabı, hayatın oldukça dar bir alanına sıkıştırılmış olması,kitabın terki/mahcur bırakılması demektir?!.
Bu konuda merhum Ali KÜÇÜK hoca şöyle diyor; "Resul der ki: Ey Rabbim, muhakkak ki şu kavmim bu Kur’an’ı terk ettiler. Kavmim bu Kur’an’dan hicret ettiler. Kavmim bu Kuran’ı kendilerinden hicret ettirdiler. Kendileri değil, onu kendilerinden hicret ettirdiler. Bu Kur’an’ı sosyal hayatlarından uzaklaştırdılar. Bu Kur’an’ı mekteplerinden, hukuklarından, eğitimlerinden uzaklaştırdılar. Bu Kur’an’ı aile hayatlarından, evlerinden, mutfaklarından, kazanma harcama anlayışlarından uzaklaştırdılar. Bu Kur’an’ı terkedilmiş olarak, metruk olarak, kendisine başvurulmaz olarak bıraktılar. Bu Kur’an’ı dikkate değer görmediler. Bu kitapla amel etmeyi terk ettiler. Hayatlarını bu kitaba göre yaşamaktan vaz geçtiler. Hayat problemlerini bu kitaba sormaz oldular. Bu kitabın önüne başkalarının kitaplarını, başkalarının yasalarını geçirdiler".
Enes (r.a), Hz. Peygamber (s.a.s) ona şöyle dediğini rivayet etmiştir: Kur'ân öğrenir ve kendisine ilgi duymaksızın ve içindekileri tefekkür etmeksizin onu bir mushaf olarak başucuna asarsa, kıyamet günü o Kur'ân onun yakasına yapışır ve "Ey âlemlerin Rabbi, bu kulun beni mehcûr (terkedilmiş-unutulmuş bir şey) kıldı. Benimle onun arasında (bugün) hükmü sen ver" der."
Hayat bir okul ve bu okulun sınav /imtihan hakkı bir kez, evet sadece insana.bir kez veriliyor Tekrarı ve telafisi yok! şayet bu imtihan kazanılmak isteniyorsa, Kur'an ve sünnet gölgesinde yaşamak bunun şartıdır!.Allah (cc) hayat kitabımız Kur’an’da şöyle buyurmaktadır“Ey insanlar, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın şeytan, sizi Allah'ın affına güvendirerek ayartmasın.”(Fatır.5)…
Hesap günü ölçü kaymasının hesabı sorulurken, Dünyada kitabı ölçü için indirdiğini,ölçü kaymalarına karşı Mekke de ilk zamanlarda inen ayetlerde uyarı yapıldığını kalem süresinden okuyoruz. Şöyle buyuruyor. “Yoksa bir kitabınız var da ( Kur’an’dan başka) ondan mı bu hükümleri okuyorsunuz?. Onda beğendiğiniz her şeyi buluyorsunuz?”(Kalem.37.38)..
Okuyabilene net mesajlar içeren bu ayetler; Benim yolladığım kitapta bu yaptıklarınız, bu anlayışınız,bu uygulamanız yok,siz başka bir hayat kitabı mı edindiniz de oradan okuyorsunuz mesajını açık bir şekilde okuyabilir…
Bir yandan “Son kitaptır, kıyamete kadar hükmü geçerlidir” denilecek, diğer yandan “Zaman değişti, artık çok zor onun hükümleriyle işlerimizi düzenlemek, ticari noktada faizsiz, siyasi noktada demokrasisiz olmuyor/olmaz” diyerek mahcur bırakılacak! Bir yandan ona iman edildiği iddia olunacak, diğer yandan her iddianın bir ispat gerektirdiği unutularak, başka hükümler karşısında boyun bükülecek!.
Modern hayatın büyüsüne kapılan Müslümanlara, dünya hayatının geçici hevesleri çağa yapılması gereken şahitlik vazifesini unutturdu."Ey müminler! İşte böylece sizi, her türlü aşırılıklardan uzak, vahye dayalı, dengeli, ölçülü, uyumlu, âdil, iyiliksever ve orta yolu izleyen bir ümmet yaptık ki, tüm insanlığa karşı hakîkate şâhitlik eden güzel örnekler ve âdil şâhitler olasınız ve bu Elçi de size karşı güzel bir örnek ve şâhit olsun".(bakara:143).
Biz,iman,amel,ahlak,muamele,aile,bireysel,sosyal hayat ve sosyal medyada duruş ve davranışımız vahyin canlı şahidi olmak zorundaydı.Hakikat bu, peki realitemiz de bu mudur?
Modern dünyanın dayattığı seküler hayat benimsenmiş ve bir yaşam biçimi olarak yerleşik hale gelmiştir. Karı koca ilişkileri. Evlat ve ebeveyn ilişkileri,komşuluk ilişkileri kısacası tam anlamıyla batı dünyasının İnancıyla şekillenmiş durumdadır.Batı dünyasının normları benimsenmesine rağmen hala Müslüman kalınabilindiği zan edilmesi ise çok büyük bir handikaptır..
Bunun en başat sebebi Kur'an'ın hayata yön vermesine izin vermemek yani Kur'anın mahcur bırakılmasıdır.
Kur'an önce bireysel hayatta mahcur bırakıldı. Çarşıya,pazara,duygu dünyasına,okula vs karıştırılmadı. Sonuç çarşı, pazar,okul önleri ve koridorları çıkılmaz,çıkılamaz hale geldi. değersiz şeylerin peşinde duygu dünyası kirletildi. Üç kuruş değeri olmayan şeylere değer verilip sevildi.
Ailelere bakıyoruz: Kur’an’ın bahsettiği, öngördüğü aile modelinden ziyade, batılın ön gördüğü kural ve geleneklerle varlığını sürdürmeye(?) çalışıyor; Kur’an, o evde mahcur bırakılmış değil midir?.Aile de bütün hak ve yetkileri belirleyen Allah'tır.Bugün ifsat İstanbul sözleşmesinin enkazı altında kalan yığınla Müslüman(!) aile var.Oysa Müslüman aile hukukunu belirleyen yalnızca Allah'tır.İnananlar için yetmesi gerekmiyor mu!?. Müslüman (!) Kadınların süresiz nafakayı hangi hukuka dayanarak aldıklarını düşünmeleri gerekmez mi,farz değil mi?. Müslüman (!) bir erkeğin aile reisi (kavvam) olduğunu unutmayıp ailesin de İslam'ın hükümlerini uygulayıp,uygulattırmada sorumlu olduğunu hatırlaması gerekmez mi,farz değil mi?!
"(Acaba,) Onlar Kur'an'ı (hükümlerini anlamak ve uygulamak üzere dikkatle okuyup) iyice düşünmüyorlar mıydı? (Niye hâlâ ihtiyaç duymuyor, Kur'an üzerinde ciddiyetle kafa yormuyor ve sırt çeviriyorlardı?) Yoksa birtakım kalplerin üzerinde kilitler mi vurulmuş(tu ki, Kur’ani haber ve hakikatlere karşı böylesine ilgisiz ve isteksiz davranılmaktaydı? Veya bu bir hidayet kararması mıydı?"(muhammed:24).
Kur'an bugünün sosyal hayatında mahcurdur!
Kadın erkek ilişkilerinde sınırları kalkarsa fesadın önüne geçemezsiniz.
Özellikle, Kadının sosyal hayata dahil olması konusunda ölçülerin hemen hemen hiç bir tanesi bile İSLAM fıkhına göre biçimlendirilmiş değil ama bu çölçüler MÜLSÜMANLARA benimsetildi ve kanıksanıldı.Oysa Kur'an uyarıyor;
"Onlar hâlâ cahiliye hükümlerini (Kur’an’ın tabii ve temel hukuk kurallarına, evrensel insan haklarına ve en güzel İslam ahlâkına aykırı düzenleri) mi arıyorlar? Kesin bilgiye (yakine) dayanan sağlam inanca sahip bir topluluk için, hüküm ve hikmeti (kural ve prensipleri) Allah'tan daha güzel olan kimdir?"(maide:50)...
Eğitim konusunda olan yaklaşımlar Kur'an'i bir yaklaşım değil.Eğitime,iş hayatına, diplomaya yüklenilen anlam Allah'ın koyduğu ölçüler değil,batı dünyasının dayattığı düşünce tarzıdır..Bugün genç kızların okuması konusunda hakim olan düşünce "Meslek sahibi olup,çalışma hayatına atılarak eşine mahkum olmaması" bu düşünce bizim düşüncemiz değildi, bizim olmayanı beynimizde nasıl taşır hale geldik!?
Velhasıl sekülerleştikçe eksen kayması yaşandı/yaşanıyor. Meselelerde Kur'an baz alınmayınca a değerlerimizi modernizim öğüttü.En çok ve en bariz öğütülen değerlerimizden biri de tesettür oldu!. Hanımlarda şıklık ve yakıştırma yarışına dönen tesettürün ruhundan eser kalmadı.Artık başı örtülü balerinimiz
bile var!? Tesettür terim olarak; İnanan erkek ve ya kadının Şer’an örtülmesi gereken yerlerini örtmesi demektir…Ölçüsü ve örtülmesi gereken yerlerin farklılığıyla birlikte “TESETTÜR” kadına ve erkeğe emredilmiştir bununla beraber sadece kıyafete indirgenen hicap emri eksiktir. Tesettürü tamamlayan unsurlar vardır.Konuşma biçimi,bakmak,yürümek,kılık kıyafet ve kadın erkek arası diyaloglar hepsi tesettürün bir parçasıdır.Toplumsal kirlenmenin en büyük sebeplerinden biride tesettürsüzlüktür.İffet,bir müminin en büyük zenginliğidir onu yaralayan,zayıflatan şey ise tesettürsüzlüktür.
Yaşadığımız çağda toplumsal kirlenmenin önüne geçilemiyor.Başlarında örtü ellerinde fuhşun pankartını taşıyanlar gelinen noktayı gözler önüne serdiği gibi vicdanları da kanatıyor.
Peki nasıl başlamıştı? sadece okula örtülü girmek istiyorduk.bir derdimiz vardı tesettür ile okumak? sonra ne oldu? Oysaki İslam'ın koyduğu prensipler içerisinde "Seddi zerai" diye bir ilke var. Harama sebebiyet veren her yolun tıkanması gerekir çünkü harama vesile olan şey de haramdır ilkesi. Peygamberimizin "Allah'ım kalbime,ayaklarıma dinde sebat ver" duasının ehemmiyetini daha iyi anladığımız şu çağda imanla göçüp gitmenin yolu rucu etmek ve Kur'an'a sıkı sıkı yapışmaktır."
(Eğer gerçekten iman ediyorsanız) Allah'ın ipine (Kur’an hükümlerine) hepiniz birden (elbirliği içinde) sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın"(al-i imran 103)
Allah'tan,hesap gününden korkmak bütün yanlışların ilacıdır!..