Bir Mahkeme Tasavvur edin. O mahkemede Hakim olan Allah, Şahid olan O’nun aziz peygamberi, hesaba çekilen de; ben ve sen!. Hesaba konu olan mevzu ise,

Mahcur bırakılan kitap!.. Yani terk edilen kitap, kendisine hicret edilecekken, kendisinden hicret edilen kitap…”Öyleyse (Hesap Günü), her topluluk içinden şahitler getireceğimiz ve seni (ey Peygamber) onlar aleyhinde şahit tutacağımız zaman, ne olacak onların hali?”(Nisa suresi:41)

 

Ve O gün Peygamber müntesipleri hakkında şöyle bir sitemde bulunup, şikâyetçi olarak şunu diyecek: “Ve Peygamber, yâ Rabbi dedi, bu kavmim, şu Kur'ân'ı ihmal etti, terk edilmiş bir hale getirdi.” (Furkan suresi.30)

 

Mahcur bırakmak, peygamberle beraber, peygamberî bir yol tutmamaktır. Hayatı kitaba göre yaşamamaktır. Hükümleri var, ama yok gibi davranmak, dikkate almamaktır. Böyle davrananların son durumlarını ayetler bize şöyle haber veriyor: “O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: ‘Keşke Peygamberle bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. Andolsun ki beni, bana gelen Kur'an'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor’ der.”(Furkan 27-29) Buradaki zalim ifadesi, birçoğumuzun yanılgısı olabiliyor. Oysaki hakkı hangi anlamda olursa olsun, tutup kaldırmayan insan zalimdir. Ayette belirtildiği gibi; Hayata Peygamberle yol bulmayanlar zalim olarak nitelendirmiştir.

 

Dostluklarını/velayetlerini Allah ve Resulü adına gerçekleştirmeyenler zalim olarak nitelendirilmiştir.

 

Kur’anî bir yaşantı yaşamayanlar zalim olarak nitelendirilmiştir… Böyle bir gün var ve herkes bu günü yaşayacak. İşte böyle bir günde ve bugünün mahkemesinde Peygamberimizin bizim lehimizde şahitlik etmesinin tek bir yolu var o da, Kitaba hicret etmektir. Kitabı mahcur bırakmamaktır…

 

Kur’an-ı Kerim’in iniş gayesini özetleyen şu ayet: “İşte bu (Kur'an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek İlah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir.”(İbrahim suresi, 52)  ve benzerleri kitabın neden gönderildiğinin açık delilidir. Gelinen noktada aynı kitaba inandığını söyleyenlerin Kitab’ı iniş gayesinin dışında algısı ve yaşamayışı inandığını iddia edenler açısından ciddi bir handikap değil midir?

 

Bir yandan “Son kitaptır, kıyamete kadar hükmü geçerlidir” denilecek, diğer yandan “Zaman değişti, artık çok zor onun hükümleriyle işlerimizi düzenlemek, ticari noktada faizsiz, siyasi noktada demokrasisiz olmuyor/olmaz” diyerek mahcur bırakılacak! Bir yandan ona iman edildiği iddia olunacak, diğer yandan her iddianın bir ispat gerektirdiği unutularak, başka hükümler karşısında boyun bükülecek!

Şairin dediği gibi:

“İnmemiştir hele bu Kur’an bunu hakkıyla bilin.

Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.” dizelerinde bahsedilendir yaşanan…

 

Ailelere bakıyoruz:Kur’an’ın bahsettiği, öngördüğü aile modelinden ziyade, batılın ön gördüğü kural ve geleneklerle varlığını sürdürmeye(?) çalışıyorsa; Kur’an, o evde mahcur bırakılmış değil midir?.

Muamelelerimize bakıyoruz:Nikah, talak, alış veriş vs. Kur’an’ın ön gördüğü gibi  şekillenmemişse, Kur’an muamelelerde mahcur bırakılmış değil midir?.

 

Ekonomiye bakıyoruz:Ekonomik normlar faiz sistemine göre yürütülüyorsa, Kur’an’ın öngördüğü ekonomi ile ilgili ayetleri mahcur bırakılmış değil midir?.

 

Giyim kuşam ve sosyal hayatta, Kur’an’ın ön gördüğü hayat şekli yerine, Modernist batıl şekiller benimsenmişse, Kur’an sosyal hayatta mahcur bırakılmış değil de nedir?

 

Siyasette, Demokratik teamüller kabul edilmiş, hukuk beşerin ortaya koyduğu hukuksuzluğa mahkûm edilmişse Kur’an mahcur bırakılmış değil midir?

 

Eğitim sisteminde, Allah’ın dinine yer verilmiyor ve hatta Kur’an’ı hatırlattığı için sadece saç tellerinin kapanmasına dahi asla tahammül edilmiyorsa, Kur’an mahcur değil de nedir? Bir yandan diplomayı uzatıp diğer yandan hicabı isteyenlere boyun eğerek ellerin başlara gitmesi, Kur’an’ı mahcur/mahzun bırakmak değil de nedir?

 

En çok okunan(!?) ama en az anlaşılan bir kitap, Mahcur değil de nedir?..  

 

İnsan olunması hasebiyle anlaşmazlık kaçınılmaz olabilir. Ama hayatın hiçbir alanında başıboş bırakılmamıştı insan. Bu nedenle şu ayet ihtilaf/tartışma/fikir ayrılıkları konusunda izlenmesi gereken yolu bildirmiş, hükme bağlamıştı: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz  Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız; onun çözümünü Allah’a ve Rasulüne bırakın. Bu en hayırlı ve netice itibariyle en güzeldir.” (Nisa: 59)

 

“Hayır! Rabbine and olsun ki iş bildikleri gibi değil! Onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.”(Nisa 65) Bunca ihtilafın, bunca bölünmenin, bunca ayrışmanın ve sorunların çözüm mercii görülmeyen ve bu nedenle de çözüm önerilerine başvurulmayan kitap mahcur değil de nedir?

 

Mekke dönemine bakıyoruz, ilk inananlara!.. Yolda Muhammed (sav) ile karşılaşıyorlar, çağrı yapılıyor; yaptıkları çağrı Tevhid kelimesinde özetlenmiş Allah’ın hakim olduğu bir hayatta, hayatı, kitaplı yaşamaktan ibarettir! Bu çağrıya iman edenlerin hayatlarını düzenlemeleri, kitaba iman etmelerinin deliliydi. Çağrıya kulak verenlerin, yürek verenlerin Kur’an’a hicretleri başlamıştı. Her işlerinde, ama her işlerinde, hicret edilen tek adresti onlar için… Çünkü şunun idrakine varmışlardı; kitapsız hayat karanlık bir hayattır.

  

Sabiha Ateş Alpat

Yorum Yap

  • Asuman Kaval 19-12-2017 23:20

    Hayatımızın hiç bir anı Kuran ayetlerle şekillenmiyorsa.inanmayı gönüllere hapsetmiş düşünceler evlerimize kadar girmişse. Kör bir bakışa sahip olan insanlar hudutlarını bilemeyen fertler heva hevesi peşinde koşuyorsa.. yaşadığımız toplum sorularının cevabını Kuranın ve peygamberin kapısını çalmıyor demekki

  • Ebru Soydan 19-12-2017 21:51

    Yüreğinize sağlık hocam