Müminlerin diğer insanlardan en önemli farklarından biri de ahirete inanmalarıdır. Bu nedenle dünyalarını ahiret inancı üzerinden düzenler, tanzim ederler. İki dünyaya inanan bir kimse, sadece bu dünyaya göre yaşamını sürdüremez. Ölümü ve hayatı yaradan Allah(cc) ölümün bir son olmadığını beyan etmiş asıl ebedi hayatın ölümden sonra başlayacağını bildirmiştir.

"O,  amel bakımından hanginizin daha iyi (daha güzel ve daha verimli) olacağını denemek (ve hak ettiği karşılığı vermek) için, (dünyada yaşatıp) ölümü ve (ahirete kaldırıp sonsuz) hayatı yaratmıştır. O, Üstün ve Güçlü olandır, çok bağışlayandır".(Mülk:2).

Dünya hayatının mahiyeti ise şu ayette bildirilmiştir

 "(Oysa) Bu dünya hayatı, sadece bir oyun ve (eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadan ibarettir. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Keşke (insanlar bu gerçeği) bilmiş olsalardı."(Ankebut:64)

Dünya hayatı devamlı olmayan, fani ve basit bir hayattır. Her şeyi geçicidir; zevki, sefası, rahatı vs.  Hepsi ahiret hayatına göre geçici, basit oyun ve eğlence mesabesindedir. Ahiret ise; kalıcı, sonsuz, bitmeyen ve zail olmayan daimi bir hayatın yurdudur. İnsanoğlu bilip idrak edebilseydi elbette kalıcı yurda göre hareket eder ve  bu ebedi hayatı tercih ederdi. İman etmiş akıllı bir kişi, ahireti kazanması için dünyanın öneminin büyük olduğunun farkındadır ve ona göre yaşar. Nitekim "Dünya ahiretin tarlasıdır." denmiştir. Şu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Evet! Dünya sadece bir eğlenceden, oyundan, oyalanmadan, oyuncaktan ibarettir. Evleri, barkları, dükkanları, tezgâhları, hesapları, kararları, evliliği, boşanması, sanki çocukların evcilik oynamasına benziyor. Dünya, işte budur.

Dünya hayatını önceleyip temel kabul edenlerin ahirette nasipleri yoktur. Ayeti kerime bu hususu şöyle beyan etmiştir:"Kim âhiret kazancını ister ve bu yolda gayret gösterirse, onun kazancını dünyada da âhirette de kat kat artırırız. Kim de âhireti bırakıp dünya kazancını isterse, ona belki ondan bir parça veririz fakat o, âhiretteki nîmetlerden hiçbir pay alamayacaktır."(Şura:20)

Müminler için dünya hedef değil vasıtadır. Amaç değil araçtır. Değilse dünyada oyalanır fakat ahiret hayatı ise çaresi olmayan bir pişmanlığa  dönüşür. Ahirete yakinen inanan bir kimsenin bütün işleri ve bütün sözleri hesap günü şuuruyla şekillenir. Bu iman, insana bir hayat disiplini sağlar. Fahşadan ve münkerden uzak durdurur. Hak yemekten ve zülüm etmekten kaçındırır. Kul hakkına titiz, haram lokma yememeye dikkatli ve kazancına hassas olur. Bütün bu hassasiyetlere aşağıda zikredeceğimiz ayetlere olan inancı etkendir:

1:Ölüm!

Ahiret her ne kadar asıl kıyametle başlayacak olsa da kişinin ölümüyle süreç başlamış olacak. Bu durumda ahireti hesaba katmadan yaşayanlar ile ahireti hesaba katarak yaşayanların ölümü bir olmayacaktır. Ahireti hesaba katmadan yaşayanların ölüm anı şöyle beyan edilirken "Hatta meleklerin, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak: "Yakıcı azabı tadın" diye o inkâr edenlerin (ve nankör döneklerin) canlarını alırken (pişman ve perişan hallerini) şayet bir görseydin!"(Enfal:50)

Hesap günü şuuruyla yaşayanların ölüm anının da şöyle olacağı beyan edilmiştir:"Ki melekler, onların canlarını (tertemiz ve aziz vaziyette) güzellikle (ve kolay halde) aldıklarında: "Selam size" (şeklinde iltifat edilir ve) “Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere (buyurun) cennete girin” denilecektir."(Nahl:32)

Ölüm meleği ile karşılaşmayacak tek bir kul yoktur.    Nasıl geleceğini ise bizim iman ve amellerimiz belirlemektedir.

2:Ölümden Sonra Kabir Hayatı!

Ölümden sonra kıyamete kadar olan süreç, kabir hayatı olarak devam edecek. Kabir hayatı yine kişinin iman ve ameliyle şekillenecek. Peygamberimiz (sav) bir dualarında: "Kabir azabından sana sığınırım." diye buyurarak, kabir hayatına dikkatlerimizi çekmiştir.Kabir hayatına işaret eden ayetlerden biri de şöyledir:

"Ateş (de hazırlanmıştır!) Onlar; (mahşere kadar kabirlerinde) sabah akşam, ona sunulacak (ateşe sokulacaklardır). Kıyamet-saatinin kopacağı gün: "Firavun çevresini, azabın en şiddetli olanına sokun" (diye seslenilecektir.)" (Mümin:46)

Kabir insan için cennet bahçesi ya da cehennem çukurudur ve yine bunun belirleyici unsuru iman ve amellerdir.

3:Sura Üfürülme!

Kıyametin başlangıcının ilanı olan sura üfürülmeyle  dünyaya ait ne varsa yok olacak ve ikinci üfürüşle insanlar yeniden dirilecekler. Zor bir gün, zorlu bir gün bizi beklerken, dünyayı boşuna yaşamak boş yaşamak, bugüne iman ile çelişir.

"Sur’a üfürüleceği gün, Allah’ın dilediği kimseler dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık müthiş bir korkuya kapılmıştır ve her biri “boyun bükmüş” olarak O’na gelip (hesap vermek için huzuruna toplanmışlardır)."(Neml:87)

Yeniden dirilip kalkıldığında görevli melekler hayatımızın kitabı olan amel defterlerini dağıtacaklar. Sağdan veya soldan verilecek ellerimize. Bu da yine dünyayı nasıl yaşadığımız, ömrümüzü nasıl şekillendirdiğimizle belirlenecek. Ahiret şuuruyla dünyasını yaşamış olanlar sağdan alacaklar: "Artık kitabı sağ-eline verilen (bahtiyar) kişi: "Alın, kitabımı okuyun!" (İşte karnem budur) diye (sevinç çığlıkları atacaktır.)"(Hakka:19)

Dünyaya bir kere geldim diyerek, ahireti hesaba katmadan yaşayanlar ise soldan alacak ve tarifsiz bir pişmanlığın sahibi olacaklar. Bunu haber veren surelerden biri İnşikak suresidir, okuyalım:

             "Ey insan! Sen bu dünyada daha çok mal mülk kazanmak, servet üstüne servet yığmak için gözü dönmüş bir hâlde didinip dururken, her an adım adım Rabb’ine doğru yol almaktasın; sonunda O’nun huzuruna çıkacak ve yaptığın bütün iyilik ve kötülüklerin karşılığını orada bulacaksın! İşte o Gün, her kim ki, davranışlarının kaydedildiği amel defteri kendisine sağ tarafından verilirse, Hiçbir zorlukla karşılaşmadan, kolayca hesabını verecek, Ve sevinç içinde, kendisini cennette heyecanla bekleyen ailesinin, dostlarının yanına dönecektir. Her kim de, amel defteri sol tarafından veya arkasından verilirse, O da o anda ölüp yok olmak isteyecek! Fakat istese de ölemeyecek ve sonsuz azâbı çekmek üzere, alev alev yanan ateşe atılacak!"(İnşikak:7-11)

Buluğ çağından itibaren yazılmaya başlanan amel defterleri, hiç kimseye tolerans tanımayan melekler tarafından tutulmuş ne bir fazla ne bir eksik bırakılmadan yazılmaktadır.

"Derken, bütün iyiliklerin, kötülüklerin kaydedildiği kitaplar ortaya konacak; bunun üzerine suçluların, orada yazılı olanları görünce, bundan dolayı korkudan titrediklerini göreceksin; “Vay başımıza gelenler!” diye feryat edecekler, “Bu nasıl bir kitapmış ki, küçük büyük hiçbir şey bırakmamış, hepsini sayıp dökmüş!” Böylece, dünyada iken ne yapmışlarsa, hepsini karşılarında görecekler ve Rabb’in hiç kimseye zerre kadar haksızlık etmeyecek."(Kehf:49)

Kiramen katibin melekleri verilen vazife gereği herkesten sadır olan söz, fiil, niyetleri yazıyorlar. Buna inanan ile inanmayan elbette bir olmaz. Dünya hayatını yaşarken bu hakikati dikkate alan ile  almayanın sonu elbette bir olmaz.

İnkar edenle etmeyenin akıbeti bir olmaz.

Ahiret var deyip ama yok gibi davranan ile ahirete hakkıyla iman edenin davranışları bir olmadığı gibi; elbette  gidecekleri yer ve mükafatları da bir değildir.

İmam İbni Hanbel'den nakledilen şu kıssa çok manidardır. İmam Ahmed  İbni Hanbel (R.aleyh) bir gün hasta inlerken,  birisi onu ziyarete geliyor. İmamın inlediğini görünce diyor ki; Ya imam sen inliyor musun? Bilmez misin ki melekler her şeyi yazıyorlar. Bunun üzerine imam derhal inlemesini durduruyor. Ahiret inancı yakin olanın iman kuvveti, amelleri, ahlakı, duyguları hepsi hesap gününün  şuuruyla şekil alır.

Dünya hayatının sonucu ya cehennem ya da ebedi saadet yurdu olan cennettir. Bu sonucu belirleyen şey dünyayı nasıl yaşadığımızdır.

Mademki dünya fanidir ve ahiret var; mademki ahirette verilen her nimetin hesabı var ve hayat kitabımız elimize verilecek. Bizler buna iman ettik o halde;
Dilimize sahip çıkmak gerekir. Yalan, dedikodu, batıl, melayani bir şey konuşarak orada okunduğunda mahcup olmayalım. İmanımız dilimize sahip çıkmamızı emretsin.

Mademki ahiret var ve biz amel defterlerimizi okuyacağız o zaman bütün işlerimizi batıldan, yanlıştan, fahşadan ve münkerden uzak tutalım. Bütün eylemlerimiz hak üzere, Allah'ın rızası doğrultusunda olsun.

Midemize sahip çıkalım da haram ve şüpheli bir şey girmesin. Kazancımıza sahip çıkalım da haksız kazanç, faiz bulaşmasın. Çünkü inanan ile inanmayan ya da yakin inanan ile yarı buçuk inanan bir olmaz. Şayet iman edildiyse o vakit doğru olanı, hak olanı kişinin imanı emredecektir.

İmanın emrettiğinin aksine hareket edenleri ayet şöyle uyarıyor:

“Eğer iddia ettiğiniz gibi gerçekten inanıyorsanız, şu sözde imanınız size ne kötü şeyler emrediyor! Bu ne tuhaf bir imandır ki, sahibini günaha, isyankârlığa ve Allah’ın ayetlerini inkâra sevk ediyor!” (Bakara:93)

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !