Mustafa çelik röportaji/vuslat dergisi

Mustafa çelik röportaji/vuslat dergisi

Mustafa Çelik Hoca ile La üzerine

Vuslat Dergisinin son sayısında Mustafa Çelik Hoca ile “La” üzerine yapmış olduğu güzel röportajı siz okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz..
Vuslat: Kelime-i Tevhid’in “La” İle Başlamasındaki Hikmetin Ne Olduğunu Düşünüyorsunuz?

Mustafa Çelik : Kelime-i Tevhid’in  “La” ile başlamasının birçok hikmeti vardır. Kelime-i Tevhid’in “La” ile başlamasının ilk hikmeti, Allah’a iman etmenin önündeki engelleri ortadan kaldırmaya vesile olmasındandır. Kelime-i Tevhid’in başındaki “La” nın önce gelmesi,  Allah’ın dışında ortaya çıkmış ve gelecekte ortaya çıkacak olan tağut hükmündeki bütün batıl ve atıl ilahları reddetmenin Allah’a iman etmenin ilk rüknü olmasındandır. Sahte ilahlar, tağutlar, azmanlar ve onların uydurdukları yasalar, anayasalar, sistem ve ideolojiler külliyen red ve inkâr edilmedikçe Allah’a iman gerçekleşmez. Allahû Teâla dışındaki mabutların ilahlık iddiası batıldır. Çünkü O'ndan başka hiçbir kimse-hiçbir şey ibadete (dua edilmeye, hukuk belirlemeye, şeriat vazetmeye, koymaya, nizam tespit etmeye) layık değildir. Uluhiyetin başkaları için reddedilmesi, ilahlığı sadece ortağı olmayan Allahû Teâla’ya ait kılmayı ve O'nun yanında ikinci bir ilah edinmemeyi gerektirir.
Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (2/Bakara Sûresi,256) ayetine dikkat edilirse, tağutu inkâr, Allah’a imanın ilk rüknü olmuştur. Tağut inkâr edilmeden Allah’a iman gerçekleşmez. Tağut karanlıktır, gecedir. Kelime-i Tevhid’in başındaki “La” ile karanlığa, geceye son verilir. Çünkü gece kaybolmadan gündüz olmaz. İnsan kalbi teyp kasetine benzer. Kasetin içindeki eski bilgiler silinmeden yeni bilgiler kaydedilemez.
Kelime-i Tevhid’in “La” ile başlamasının hikmetlerinden birisi de, mü’minlerin İslâm ile beşeri rejimleri, ideolojileri birbirine karıştırmamalarıdır. İman safidir; karışıklığı, karmakarışıklığı kaldırmaz. Kelime-i Tevhid’in  “La” ile başlamasının hikmetlerinden birisi de, İslâm’ın emrettiği imanın tavizsiz ve pazarlıksız olmasıdır. “La” nın bir manası da, imanda tavizkârlık ve pazarlık olmaz. Kelime-i Tevhid’in  “La” ile başlamasının hikmetlerinden birisi de, imanın seçmeciliği ve sentezciliği kabul etmemesidir. İmanda seçmeci ve sentezci olanlar, Kelime-i Tevhid’in başındaki “La” dan vazgeçenlerdir. Günümüzde genelde İslâm topraklarında, özelde ülkemizde “Ben hem Müslümanım hem de Demokratım, Ben hem Müslüman hem de Laikim, Ben hem Müslüman hem Liberalistim, Ben hem Müslümanım hem de Sosyalistim” diyenlerin zuhur etmiş olmaları, Kelime-i Tevhid’in başındaki “La İlahe” den vazgeçerek iman etmeye kalkıştıklarını gösterir. Oysaki “La İlahe” demeden “İllALLAH ” demek mümkün değildir. Kişi “La İlahe” demeden mücerred sadece  “İllALLAH ” demekle mü’min olmaz. “La”, seçmeciliğe ve sentezciliğe reddiyedir. Dolayısıyla Kelime-i Tevhid’in “La” ile başlamasının hikmeti, İslâm imanını noksanlıktan ve fazlalıktan korumak içindir. Kelime-i Tevhid’in başındaki “La” olmazsa, iman noksanlıktan ve fazlalıktan hali olmaz. İçinde noksanlık ve fazlalık olan iman, İslâm’ın emrettiği iman değildir ve böyle bir imanın sahibi olanlar, mü’min sayılmazlar.

İslâm, Allah’tan gelmeyen ve Allah’tan gelen şeriata dayanmayan, onunla çelişen ve çatışan bütün sistemlere, rejimlere, yasa ve anayasalara “La” der ve kendi müntesiplerinden de bunu ister. Kul kaynaklı beşeri rejimlere, sistemlere “La” demek;  imana, İslâm’a girişin ilk şartıdır.

Vuslat: Günümüzdeki Beşeri Fikir Akımlarını “La” Kapsamında Nasıl Değerlendirmeliyiz?

Mustafa Çelik:İslâm, Allah’tan gelmeyen ve Allah’tan gelen şeriata dayanmayan, onunla çelişen ve çatışan bütün sistemlere, rejimlere, yasa ve anayasalara “La” der ve kendi müntesiplerinden de bunu ister. Kul kaynaklı beşeri rejimlere, sistemlere “La” demek;  imana, İslâm’a girişin ilk şartıdır. Kelime-i Tevhid’in başındaki “La İlahe” den anlıyoruz ki; İslâm imanının tertip sırasına göre üç rüknü var: İnkâr, tasdik ve ikrar. Birileri tevhidi Allah’ın varlığını isbat etmekten ibaret olduğunu savunuyor. Çiçeklerde böceklerde, Allahın varlığına delalet eden ayetleri tevhid olarak algılıyor. Birileri şeyhlerin, efendilerin, gavsların, kutupların gölgesinde tevhidi arıyor da yeryüzündeki bütün müstekbirlere ve onların zulüm sistemlerine karşı kıyamı bize emreden Kelime-i Tevhid’in başındaki "la İlahe" hükmünü görmüyor. Yeri geldiği için altını çizerek diyoruz ki; genelde Kelime-i Tevhid, özelde Kelime-i Tevhid’in başındaki “La”, Allahû Teâla’nın hüküm ve hakimiyetine başkaldırmış sahte ilahlara ve onların Allah’ın şeraiti yerine geçsin diye icad ettikleri bütün sistemelere, kanunlara, yasalara ve anayasalara ve bunlara dayanarak otorite olmuşlara karşı tehdittir. Yani Firavunluk iddiasında bulunanlar için, Allah’ın şeriatına mukabil ve onun yerine geçmek üzere ortaya atılmış sistemler için tevhid bir tehdit unsurdur. Çünkü iman, firavunların, zorbaların, tiranların, tağutların sistemlerine, otoritelerine inkârla isyanla başlar. Dolayısıyla bütün kul kaynaklı rejimlere, Allah’tan gelmiş olan vahyin yerine geçsin diye ileri sürülen fikirlerin, ideolojilerin varlıkları için Kelime-i Tevhid’in başındaki “La” bir tehdittir. Kelime-i Tevhid’in başındaki “La”; Allahû Teâla’nın dışında ibadet edilenleri reddeder ve batıl kılar. Yani tağutu red ve Allah’a iman etmeyi gerektirir. Tağutu reddetmek, Allahû Teâla’nın emir ve yasağına ters düşen emirlerde bulunan kişi ve kurumları, hevayı ve şeytanı reddetmektir. "La ilahe illALLAH "ın manasıyla birlikte gereğini de yerine getirmek, ibadette Allahû Teâla’yı birleyerek O'na benzer tutulanları terk etmektir.
 
Vuslat: “La” Bir Red İse Kabullerimiz Neler Olmalı?

Mustafa Çelik : Müslüman olarak bu dünyada reddettiklerimiz, veto ettiklerimiz, isyan ettiklerimiz “La İlahe” nin kapsamına girenlerdir. Sahte ilahları, sahte ilahlarını uydurduklarını ve uyguladıklarını toptan reddediyoruz. Bu reddettiklerimiz, kabul etmemiz gerekenlere ulaşmamız içindir. Yani Müslüman olarak reddettiklerimiz kabul ettiklerimize açılan bir kapıdır. Kabul ettiklerimizin arasında sahte ilahlara, tağutlara, tağutların kurum ve kuruluşlarına ait her hangi bir şey yoktur. Şayet kabullerimizin arasında tağutlara, tağutların, firavunların, azmanların kurum ve kuruluşlarına ait bir şey varsa, “İllALLAH ” deme imkânımız olmaz. Müslüman olarak kabul ettiklerimiz tamamen “İllALLAH ”’ın kapsamına girenlerdir. Allah’tan gelen her şey kabulümüzdür. Allah’ın şeriatı ne getirmişse, Allah’ın şeriatına uygun her ne varsa kabul ve makbuldür. Allah’ın şeriatı dışında kalan her ne varsa, Allah’ın şeriatıyla çelişen ve çatışan her ne bulunuyorsa bila şekü şüphe merduddur.
Müslümanların kabullerinin esası ve çerçevesi “İllALLAH ” dır.  Müslüman olarak önsözümüz ve son sözümüz Allah'ı tevhid etmektir. Ön ömrümüzün ve son ömrümüzün tevhidle başlayıp tevhidle bitmesi gerekir.  Bunun için de kabullerimizin Şeriatullah’a uygun olması şarttır. Yani kabullerimizin kaynağı dinimizdir. Şunu bilelim ki; din Allah ile kul arasındaki bir konudan ibaret değildir. Dinin yapısı ve getirdiği yaptırımlar sonucunda, din toplumsal bir olgudur. Din maddi ve manevi dünyayı düzenleyen kanunlar getirdiği içindir ki Allah ile birey arasında kalamaz. Din bir vicdani özgürlük değildir, ya içinde olup yaşarsınız, ya da dışında kalırsınız. Dini sosyal ve siyasal yaptırımları olan bir otorite haline getiren ise içinde barındırdığı kanunlar ve tartışılmaz kabul edilen emirlerdir, bütün bu toplama ‘’Şeriat’’ diyoruz.
1- Şeriat’ı kulları için Allah koymuştur.
2- Şeriat, dini ve dünyevi hükümlerin tamamıdır.
3- Şeriat, "din" kelimesiyle eş anlamlıdır.
4- Şeriat kavramının içinde, imani hükümlerin yanında ahlâka, ibadete, siyasete, hukuka, iktisada ve günlük hayattaki bütün işlere dair hükümlerin hepsi vardır. Dolayısıyla Müslüman insanın Şeriatullah’a muhalif olan kabulü olmaz. İmanı bütün olan Şeriatullah’a muhalif olanı kabul etmez.

Vuslat: Bakara Suresi 256. Ayetinde Allah’a İman Edilmeden Önce Tağutun Reddedilmesi İstenmektedir. Bu Hüküm İle “La” Arasındaki Benzerliği Nasıl Anlamalıyız?

Mustafa Çelik : Usûlü Tefsir’de “Kur’an, Kur’an’ı tefsir eder. Kur’an-ı Kerim’in en büyük tefsiri, yine Kur’an’dır” diye bir kaide vardır. Bakara suresi 256. ayetinde Allah’a iman edilmeden önce tağutun reddedilmesini isteyen ayet ile Kur’an-ı Kerim’in diğer ayetlerinde yer alan Kelime-i Tevhid arasında bir benzerlik vardır. Müfessirin ulemadan M. Hamdi Yazır (ra) der ki: “Mü’mini muvahhid olmak için, Allah’a imandan evvel küfre tevbe etmek şarttır ve bu tevbenin şartı da Tağutları asla tanımamağa azmeylemektir. Bu suretle Kur’an-ı Kerim’de yer alan “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (2/Bakara,256) ayeti “La İlahe İllALLAH ”  kelime-i tevhidinin bir tefsiri demektir.” (Hak Dini Kur’an Dili/M. Hamdi Yazır, C:2, Sh: 871, İst/1971)  La İlahe İllALLAH  nefiy (red/inkar) ve ispat (kabul) olmak üzere iki kısımdan meydana gelmektedir. “La İlahe”, ilahlığı canlı cansız ne varsa her şeyden çekip almak, “İllALLAH ” ise, uluhiyete (ilahlığa) ait ne varsa sadece ve sadece Allahu Tealâ’ya tahsis etmektir. Hiç şüphesiz ki “La İlahe” kelimesinin başında bulunan “La” tevhid ve şirk denizleri arasında bir settir. Burada kısaca tağut kavramı hakkında bilgi vermekte fayda vardır: Arapça bir kelime olan bu tağut kelimesi, “teğa,yetgi,tuğyanen” kelimelerinden türetilmiştir. Lugatta haddini aşmak, azgınlaşmak anlamına gelmektedir. Lisan’ül Arap’ta bu kelime hakkında şu bilgiler yer almaktadır : “Tağut; küfürde haddini aşan manasına da gelmektedir. Allah’tan başka ibadet edilen her şey tağuttur. Tağut, putlardan olabildiği gibi cin ve insanlardan da olabilir.  İmam-ı Muhammed İbn-i Cerir Et’Taberi tağut kelimesi hakkında şöyle demektedir: “Tağut; Allah’a karşı isyankar olup zorla veya gönül rızasıyla kendisine tapınılıp mabud tutulan, gerek insan, gerek şeytan, gerek put, gerek dikili taş ve gerekse diğer herhangi bir şey demektir. Bunun tefsirinde şeytan veya sihirbaz, yahut kâhin ya da insanların ve cinlerin, inat edip büyüklük taslayanları veya Allah’a karşı mabut tanınıp buna razı olan Firavun ve Nemrud gibiler veya putlar diye çeşitli rivayetlere rastlanır.”
Müfessirlerden Kurtubi ise bu kavram hakkında şunları söylemektedir: “Tağutu reddedin demek, şeytan, kahin, put, ve bunlar gibi Allah’tan başka ibadet edilen ve sapıklığa çağıran her şeyi terk edin demektir.”
Yine tağut kavramı hakkında Mücahid şunları demektedir: “Tağut kendisine muhakeme oldukları ve emirlerine itaat ettikleri insan görünümündeki şeytanlardır.”
İbn-i Kayyim El’Cevziyye ise şunları söylemektedir: “Tağut; kendisine ibadet edilme, bağlanılma ve itaat edilme noktasında haddini aşan kul demektir. İnsanların tağutu, Allah ve Resulü’nün kanunlarıyla hükmetmeyen, Allah’tan başka kendisine muhakeme olunan, ibadet edilen ve Allah’ın emrine dayanmaksızın, Allah’a itaat etmeksizin kendisine tabii olunanlardır. Bunları düşünür ve insanların durumlarına bakarsan, insanların çoğunun Allah’a değil tağutlara ibadet ettiğini, Allah ve Resulü’nün hükümlerine değil tağutların hükümlerine muhakeme olduklarını, Allah ve Resulüne değil, tağuta itaat edip tabii olduklarını görürsün.”
Şehid Seyyid Kutub’ta tevhid kelimesi “La İlahe İlALLAH ”’ın manasına dair şöyle demektedir:
İslâm, Allah'tan başka ilâh olmadığına şahitlik etmektir. Allah'tan başka ilâh bulunmadığına şahitlik ise, yüce Allah'ın tek başına evrenin yaratıcısı olduğuna ve orada dilediği gibi tasarrufta bulunduğuna, kulların ibadet kastı taşıyan davranışlarını ve hayatla ilgili eylemlerini sadece O'na sunacaklarına, kulların yasalarını sadece ondan edineceklerine, hayatlarına ilişkin konularda tek başına O'nun hükümlerine boyun eğeceklerine inanmakla somutlaşmaktadır. Kim -bu anlamda- Allah'dan başka ilâh bulunmadığına şahitlik etmezse, hiçbir zaman şehadet getirmemiş ve İslâm'a girmemiş demektir. Adı, lâkabı ve soyu ne olursa olsun... Hangi bölgede -bu anlamda- Allah'dan başka ilâh bulunmadığına şahitlik etme gerçeği gerçekleşmezse, o bölge hiçbir zaman Allah'ın dinini din edinmemiş ve asla İslâm'a girmemiş demektir.
 
Yine İbn-i Recep el-Hanbeli tevhid kelimesini şöyle tanımlamaktadır: “Kulun La İlahe İllALLAH  demesi, onun için Allah’tan başka ibadete layık bir ilahın olmamasını gerektirmektedir. İlah ise; kendisine dua edilen, kendisinden istenilen, kendisine tevekkül edilen, umulan, korkulan, sevilen, yüceliğinden sakınılan, isyan edilmeyen, itaat edilen demektir. Bunlar ilahlığın özelliklerindendir. Bunların Allah’tan başkasına verilmesi caiz değildir. Her kim ilahlığın özelliklerinden birisini bir yaratılmışa vererek Allah’a şirk koşarsa La ilahe İllALLAH  sözündeki ihlasını bozmuş olur ve tevhidini gerçekleştirmemiş olur.
La İlahe İllALLAH  tağuti özellik taşıyan her şeyi red ve inkâr etmektir. Şunu bilelim Allah'ın indirdiği hükümlere mukabil olmak ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden her varlık ve kurum tâgûttur. Bugün dünyada; vahyi inkâr ederek, insanların çoğunluğunun rızasına göre kurulduğu iddia olunan bütün demokratik sistemler, Allah (cc)'ın hükümlerine mukabil ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad etmektedirler. Dolayısıyla bütün demokratik sistemler, bu noktada "tâgûtî" özellikler taşırlar. Bu bir anlamda bütün ideolojik sistemler için geçerlidir. Daha genel bir ifade ile İslâm dışındaki bütün sistemler, tâgûtîdir. Tâgûtların hükümlerine göre yönetilen bütün yerler de dâru'l-harp durumundadır. Şunu bilelim ki; “La İlahe” Daru’l Harb’e, İllALLAH  Daru’l İslâm’a tekabül eder. Tağûtların hükümlerine göre yönetilen beldelerde yaşayan mü'minlerin Allah (cc)'ın indirdiği hükümlerin gâlip gelmesi uğruna cihad etmeleri farz-ı ayndır. Şurası unutulmamalıdır ki, tâgûtun hükümlerine "evet" diyenler, Allahû Teâla (cc)'nın dinine küfretmek durumundadırlar. Netice olarak bir kimse “La İlahe” diyerek ilahlığa ait tüm bu hususiyetleri canlı cansız ne varsa her şeyden çekip almalı, “İllALLAH ” diyerek ilahlığa ait tüm bu hususiyetleri sadece Allahû Tealâ’ya tahsis etmelidir. Tağûtu inkâr edip Allah’a iman etmek, tağûtların hükümlerini, hakimiyetlerini, otoritelerini reddederek hüküm ve hakimiyeti sadece ve sadece Allahû Teâla’ya tahsis etmeyi gerektirir.

Ne yazık ki asrımızda İslâm Yahudi ve Hıristiyanlara Cennette yer aramaya çalışan bazı itikadı bozuk hocalar, ilahiyatçı Prof. lar bir kişinin Müslüman olması için " Muhammedun Rasulullah " demenin gerekmediğini iddia edecek kadar çıldırmış bulunmaktadırlar. Bu görüşü, yani "Müslüman olmak için Kelime- i Tevhid' in ilk bölümü olan "La İlahe İllALLAH " demek kâfidir, "Muhammedunrasulullah" denilmese de olur" diyenler, tevhid’den nasibini alamamış çok ilahlı kimselerdir.
 
Vuslat: Dinlerarası Diyalog Tartışmaları Kapsamında Gündeme Gelen Hz Muhammed(sav)Siz Bir “La” İnancı Oluşturulmaya Çalışılıyor. Siz Bu Konu Hakkında Ne Düşünüyorunuz?

Mustafa Çelik : “Dinlerarası Diyalog” projesi, Vatikan’ın inisiyatifinde insanlığa yeni müşterek bir din bulma arayışıdır. Dinlerarası Diyalogun Amentüsü, İslâm’ın amentüsüne aykırıdır. Çünkü Dinlerarası Diyalog, “La” sı olmayan bir din arayışıdır. “La” sı olmayan bir din Allah’ın dini değildir. Müslüman olan bir kimse, "Dinlerarası Diyalog” ve bu diyalogun beraberinde getirdiği amentüye itibar etmez.  İslâm âleminde buna itibar edenler, "Dinlerarası Diyalog” İçin Papalık Konseyi misyonunun bir parçası olmayı kabul edenlerdir. Tabii ki, Kelime-i Tevhid üzerinde sabit kalanlar, buna itibar etmezler. Kelime-i Tevhid, İslam’ın değişmez çağrısıdır. İslam herkesi Kelime-i Tevhid'i kabul etmeye çağırır.
Allahû Teâla buyuruyor : "De ki: Ey Ehl-i Kitab (Yahudi ve Hıristiyanlar)! Bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah’a tapalım, O' na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birimiz, diğerini Allah' tan başka ilah edinmesin." (3/Âl-i İmran, 64) Bu ayet-i kerime' de geçen müsavi/eşit kelimesinden maksadın  "Kelime-i Tevhid" olduğu hususunda İslam uleması müttefiktir. Yine İslam ümmeti, Kelime-i Tevhid' in "La İlahe İllALLAH  Muhammedun RasulALLAH " olduğu ve bu kelimeye bir bütün olarak inanmayanların mü'min olmayacakları hususunda icma etmiştir.
Kelime-i Tevhid bir bütündür; bölünmeyi, parçalanmayı asla ve kat' a kabul etmez. Kelime-i Tevhid' in bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamak küfürdür. Bir bütün olarak Kelime-i Tevhid' in kaynağı Kur' an' dır. Kelime-i Tevhid' e bir bütün olarak inanmayan bir kimse, Kur' ana' a inanmış sayılmaz.
Allahû Teâla buyuruyor: "Bil ki, La İlahe İllALLAH  ( Allah' tan başka hiçbir ilah yoktur ). Hem kendi günahın için, hem de mü' min erkekler ve mü' min kadınlar için Allah' tan bağışlanma dilenme. Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri de, duracağınız yeri de bilir. " (47/Muhammed / 19)
" Muhammedun Rasulullah ( Muhammed Allah' ın elçisidir ). Onun yanında bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi  aralarında merhametlidirler. " (48/Fetih, 29)
Dikkat edilirse, birinci ayette Kelime-i Tevhid' in ilk bolümü olan "La İlahe İllALLAH " yer almaktadır. İkinci ayette ise "Muhammedun Rasulullah " geçmektedir.
Bunların herhangi birine inanmayan kâfirdir. Ama ne yazık ki asrımızda İslâm Yahudi ve Hıristiyanlara Cennette yer aramaya çalışan bazı itikadı bozuk hocalar, ilahiyatçı Prof. lar bir kişinin Müslüman olması için " Muhammedun Rasulullah " demenin gerekmediğini iddia edecek
kadar çıldırmış bulunmaktadırlar. Bu görüşü, yani "Müslüman olmak için Kelime- i Tevhid' in ilk
bölümü olan "La İlahe İllALLAH " demek kâfidir, "Muhammedunrasulullah" denilmese de olur" diyenler, tevhid’den nasibini alamamış çok ilahlı kimselerdir.
Hangi nedenle olursa olsun, Allah' in dinini Yahudilere, Hristiyanlara, kâfirlere peşkeş çekenler, Allah'ın dışında kendilerine birtakım sahte ilahlar edinmiş olanlardır. Allah'ın Kitabı’nda olan bir şeyi devreden çıkarıyorsanız, gereksiz görüyorsanız, bu durumda sizin iltifat ettiğiniz, Allah dışındaki başka birtakım ilahlardır. Allah'ın dini Allah'tan alınır. Allah'ın dininden olmayanı Allah'ın dinine sokmak veya Allah'ın dininden olanı Allah'ın dininden çıkarmaya kalkışmak, tugyankârlıktır. Yukarıdaki ayet-i kerimelerin beyanlar gayet açık ve herkes tarafından anlaşılabilecek netliktedir. Bugünkü Hıristiyanlar da Hz. İsa'yı "Allah'ın oğlu ve aynı zamanda ilah" kabul ettiklerine göre, bu ayetlerin hükmü, aynen onlar için de geçerlidir. Allahû Teâla buyuruyor:
Ey İman Edenler! Yahudi ve Hıristiyanları veli edinmeyin.  Onlar birbirinin velisidirler. Sizden her kim onları veli edinirse, o da onlardandanır. Şüpheiz ki, Allah zalimler topluluğuna hidayet vermez.” (5/Maide /51)
Bu ayet-i kerime’nin tefsirinde Muhammed b. Cerir et- Taberi (ra) der ki: “Yani kim mü’minleri bırakıp Yahudi ve Hıristiyanları veli edinirse, şüphesiz ki, o da onlardandır. Her kim de bu Yahudi ve Hıristiyanları sever, mü’minlere karşı onlara yardımcı olursa, o da dinine mensup ve onların dininden bir kimse olur. Hiç kimse bir başkasını onun durumuna, onun dinine, üzerinde bulunduğu hale razı olmadığı sürece veli edinmez. Onu ve dinini beğenecek, ona razı olacak olursa bu sefer ona muhalefet eden ve onu kızdıran şeye de düşmanlık eder, böylelikle onun hükmü veli edindiği kimsenin hükmüyle aynı olur.” (el- Camiu’l Beyan Fi te’vil Kur’an, C:6/ 179) Dolayısıyla Dinlerarası Diyalog adı altında Yahudi ve Hıristiyanlara dost olan ve onlara dost bulanlar, Kelime-i Tevhid’in başındaki “La” ya ihanet etmiş olurlar. Kelime-i Tevhid’in başındaki “La” aynı zamanda Yahudilerin. Hıristiyanların ve Müşriklerin dostluğuna, idareciliğine reddiyedir. Yahudilerin, Hıristiyanların ve Müşriklerin cehennemlik olduklarını söyleyen Allahû Teâla’dır.
Rabbu' l - Alemin' in 'kafir ve Cehennemlik' olarak ilan ettiklerini Cennete sokma yetkisini kim kendinde görebiir? Kimin merhameti Allah' in rahmet ve merhametinden daha üstün olabilir? Yoksa bizim bilmediğimiz yeni ilahlar mı türedi? 'Çağdaş Hosgörü ilahları'! Kelime- i Tevhid' in başındaki “La”, hem bu sahte ilahların başına ve hem de yalancı Peygamberlik iddiasında bulunanların başına inen bir balyozdur. Hz. Muhammed (sav)' in son ve cihanşümul bir Peygamber olduğuna iman etmeyenler, Kur' an-i Kerim'e de iman etmiş olmazlar. Çünkü Kur' an-i Kerim, Hz. Muhammed (sav)' e vahyolunmuştur. Dolayısıyla Allah' a inanıp Peygambere inanmamak küfürdür. Allahû Teâla buyuruyor : " Onlar, Allah' ı ve Peygamberlerini inkâr ederler, Allah ile Peygamberlerinin arasını ayırmak isterler. " " Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz " derler. Bu ikisinin ( imanla küfrün ) arasında bir yol bulmak isterler. İşte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır." (5/Nisa, 150-152)
Dikkat edilirse, Allah' a inanıp Peygamberine inanmamak hakiki kâfirliktir. "La İlahe İllALLAH  " diyen mutlaka "Muhammedun Rasulullah" i da söylemelidir. "Muhammedun Rasulullah" söylenmediği taktirde iman meydana gelmez. Altını çizerek diyoruz ki ; “Muhammedun Rasulullah” ibaresi, tevhid levhasını tamamlar. "Müslüman Olmak İçin Muhammedun Rasulullah Gerekmez" diyen bir kimse, hoca da olsa, şeyh de olsa, molla da olsa, Prof. Da olsa,  allame-i cihan da olsa, şeksiz ve şüphesiz küfrü boylar. Bunu Kelime-i Tevhid’in başındaki “La” bize öğretiyor.  Kelime-i Tevhid’in başındaki “La” dan anlıyoruz ki; İslâm beşeri düzenlere, sistemlere kapalı bir dindir. İslâm’ın eksiği yok ki tamamlasın, fazlası yok ki atsın. İslâm kâmil ve şamil bir nizam olup alemşümuldur.
 
Cahiliyye düzenlerine, cahiliye kanunlarına karşı genelde insanları, özelde mü’minleri harekete geçirmenin yolu kendilerine yeniden Kelime-i Tevhid’in başındaki “La” yı öğretmektir. Kelime-i Tevhid’in başındaki “La”, Hz. Adem (as)’dan beri Allah’ın emri üzere Peygamberlerin eliyle kurulmuş  imanın ilk mektebidir. Bu mektepten geçmeyenler, iman inkılâbını gerçekleştiremezler.
 
Vuslat: İlk Dönem Müslümanlarını Mevcut Cahiliyeye Karşı Ayağa Kaldıran “La” Neden Günümüzdeki Müslümanlar İçin Aynı Etkiyi Uyandır Mıyor? "La" Mı Doğru Anlaşılmıyor?

Mustafa Çelik : İlk dönem Müslümanları Kelime-i Tevhid’in başındaki “La” yı sahte ilahlara ve sahte ilahların düzmelerine karşı bir inkılâp, bir devrim olarak öğrenmişlerdir.  Hz. Peygamber (sav) döneminde “La İlahe İllALLAH  Muhammedurrasulüllah” diyenler put veya heykel dikmiyorlar, put ve heykellerden medet ummuyorlar, aksine başka yüreklerindeki putları kırarak hayatlarında ve çevrelerindeki putları temizlemeye çalışıyorlardı. İlk dönem Müslümanları Allah’ın hüküm ve hâkimiyetiyle çelişen bütün hükümleri, hâkimiyet çeşitlerini ve bunların hayata yansımalarını puttan sayıyorlardır.
Kelime-i Tevhid”in başındaki “La” , bir iman hareketidir, iman eylemdir.
Sahte ilahlara, tağutlara, firavunlara “La” demeyi öğrenmemiş veya unutmuş veya kendilerine unutturulmuş olanlar, cahiliye düzenlerine, kanunlarına, kriterlerine karşı harekete geçemezler. Şunu bilelim ki; “La ilahe İllALLAH   Muhammedun Resulüllah” : İki bölümden oluşan Kelime-i Tevhid'in “Muhammed Allah’ın Rasâlüdür” anlamına gelen “Muhammedun Resulüllah” kısmını bir başka yazımıza bırakacak, burada “Allah’tan başka ilah yoktur” anlamına gelen “La İlahe İllALLAH ” kısmı üzerinde duracağız.
“Hükümranlık ve hâkimiyet kayıtsız ve şartsız Allah’ındır” şeklinde de açıklayabileceğimiz bu kelime iki bölümden oluşmaktadır. Birincisi Allah’tan başka mabut ve ilah olarak kabul edilen her varlığı, sistem, rejim ve ideolojileri, Allah’ın hükmüne rağmen kendilerini ilah yerine koyarak millet adına hareket ettiklerini ileri süren tüm kuruluş, kurum ve kuruluşları reddetmektedir ki, bu husus “La ilahe” ile gündeme getirilmektedir. İkinci bölüm ise, bu gücün yani hüküm koyma yetkisinin yalnızca Allah’a ait olduğunun kabulünü gerektirmekte ve farz kılmaktadır. Bu da “İllALLAH ” ile ifade edilmiştir. İlk dönem Müslümanları bunun şuurundaydılar. Onları Mekke’deki Daru’n Nedve ile kavgalı hale getiren, Kelime-i Tevhid’in başındaki “La” idi. “La İlahe” diyenler, Allah’ın indirdiği hükümlere karşı ayaklanıp hüküm ve sistem icad edenlere karşı sessiz, tepkisiz kalmaları mümkün değildir. Kâinatta muazzam bir düzen vardır. Öyleyse bütün kâinata hükmeden ilâh tekdir ki, O da Allah'tır. Bütün evren, içindeki varlıklarla birlikte, gücü her şeye yeten, bilgisi her şeye ulaşan bir İlâh'ın kontrolündedir. İnsanlar bu İlâh'a yönelirler, O'na duâ ederler. Korkuları bu İlâh'tandır, güvenleri de bu İlâh'adır. Bu İlâh'a her şeyiyle bağlıdırlar, O'nu her şeyden çok severler. Elbette bu ilâh âlemlerin Rabbi olan Allah'tır. "Lâ ilâhe illâllah" kelimesinde belirtildiği gibi, Allah'tan başka hiç bir ilâh yoktur.
İlâhlık vasıflarının en önemlisi, Allah'ın hayatımız için kanun koyan, nizam ve hukuk belirleyen olmasıdır. Eğer kanun koyma, insanlar için hukuk belirleme Allah'tan başkalarına verilirse, bu onlara ilâhlık vasıflarını da vermek olur ki, bu da şirktir. Bu mânâda kanun koyucu olarak ilâhlık taslayan tâğutlar tarih boyunca çıkmıştır ve çıkacaktır. Günümüzde ve tarihte en çok görülen şirk çeşidi budur.  Dolayısıyla Cahiliyye düzenlerine, cahiliye kanunlarına karşı genelde insanları, özelde mü’minleri harekete geçirmenin yolu kendilerine yeniden Kelime-i Tevhid’in başındaki “La” yı öğretmektir.
Kelime-i Tevhid’in başındaki “La”, Hz. Adem (as)’dan beri Allah’ın emri üzere Peygamberlerin eliyle kurulmuş  imanın ilk mektebidir. Bu mektepten geçmeyenler, iman inkılâbını gerçekleştiremezler. Kelime-i Tevhid’in başındaki “La”, kapanması mümkün olmayan bir mekteptir. “La”, tıpkı kalp gibidir o durduğu anda Müslüman insanın mü’minlik kalbi durmuş olur. Kelime-i Tevhid’in başındaki “La”, Mekkî toplumlarda yaşayanlar için bir hürriyet kapısıdır. Kelime-i Tevhid’in başındaki “La”,nın geniş mana ve mahiyetini Yenda Yayınlarında çıkan bu hafta 42. baskısı yapılan “La” adlı kitabımızda izah etmişiz. “La” kitabım hepimizin müşterekidir.  Daha çok yüreğe ulaştırma gayreti içinde olalım. Kelim-i Tevhid’in başındaki  “La” anlaşılmadan iman anlaşılmaz ve sahte ilahların hegemonyası son bulmaz.

MUSTAFA ÇELİK KİMDİR?

1960'da Ş.Urfa'nın Bozova ilçesinin Boztepe köyünde doğdu. İlk tahsilini Boztepe Köyü ikokulunda tamamladı. 1973-74 öğretim yılında Urfa İmam-Hatip Lisesine kaydoldu. Orta kısmı Ş. Urfa İmam-Hatip Lisesinde, liseyi de 1980-81 tarihinde Bitlis İmam-Hatip Lisesi'nde tamamladı. Yazı hayatına ortaokul yıllarında başladı. “İslami Hareket Fıkıhı” isimli eserinden dolayı 2 yıl ceza aldı.
Yazarın bugüne Kadar: "Ölçü", "Yenda", "Misak", "Fütüvvet" Yayınlarından 120’nin üzerinde eseri yayınlandı. Vahdet Gazetesi Ribat Dergisinde bir çok yazısı yayınlandı. Halen Vakit Gazetesinde Ve Misak Dergisinde Yazmakta olup, konferans ve sohbetlerine devam etmektedir.

VUSLAT DERGİSİ

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !