Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta

EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu

Başörtüsüne özgürlük platformlarının kimi yerde her hafta kimi yerde ayda bir düzenledikleri eylemler devam ediyor.

İşte yapılan eylemlerde okunan basın açıklamaları ve eylemlerden fotoğraflar...
 
Van'da 148. Özgürlük Eylemi
 
Van'da Van Hak ve Özgürlükler Platformu (VAHÖP) tarafından ayda bir yapılan başörtüsüne özgürlük eylemlerinde bu haftaki basın açıklamasını Gökkuşağı Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Yekta ÖZEL okudu.
 
Basın Açıklamasının Tam Metni:
 
Özelde Başörtüsü sorunu, genelde; düşünce, inanç ve bütün özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması için verdiğimiz mücadelemizin 148. kez yine meydanlardayız. Yasaklar ve yasak koyucuların temelsiz mücadeleleri de devam ettiği sürece bizim mücadelemizde devam edecektir. Bizler herkes için eşit hak ve adaletin olması gerektiğini savunup, mücadelemizi de bu çerçevede yapmaya devam edeceğiz.
 
Geçtiğimiz ay yine darbe planları ile yatıp darbe planları ile kalktık. Genelkurmay Başkanlığı, ısrarla darbe planlarındaki korkunç senaryoları ve cuntacıların camilere yönelik saldırı planlarını "Allah Allah diyen ordu Cami bombalar mı" diye reddederken, bir bir ortaya çıkan belge ve görüntüler, adeta savunmaları yalanlar niteliktedir.  Deşifre edilen bilgi ve belgelere göre, Hava Kuvvetleri eski Komutanı İbrahim Fırtına'nın görevde olduğu dönemlerde, dindar insanları rencide edici talimatlar vermiş olduğudur. Fırtına'nın imzasıyla hazırlanan "Yıkıcı-Bölücü Faaliyetlere Karşı Koyma" Planında yer alan emirlere göre başörtülü vatandaşlar, askerî hastanelere ve askerî tesislere sokulmayacak, yakını örtülü olan personel derhal istihbarat birimlerine bildirilecek, diyen Fırtına; İslam'a ve İslami hassasiyetleri olan insanlara karşı olan kinini "sakal ve başörtüsü çağdışıdır".ifadesi ile ortaya koymuştur. Öte yandan başbakan'ın eşi Emine Erdoğan'ın da bir hasta ziyareti için gittiği GATA dan içeri alınmayışı bunu kanıtlar niteliktedir.
 
Ülkemizin zor dönemlerden geçtiği, bu kritik dönemlerin bir takım faşizan ruhlu insanlar tarafından her zaman istismar edildiğinin farkındayız. Çünkü bir avuç azınlığın, yönetim erk-ini elinde tuttuğunu, ne zaman hegemonyalarına son verecek, ket vuracak demokratik açılımlar ve uygulamalar yapılmaya çalışılsa; Yargı, Yürütme, Yasama bunlarla da yapamazlarsa, joker konumundaki genel kurmay içindeki cuntacı subaylarla darbeler yapılmaya çalışılmaktadır. Nitekim şimdiye dek Ergenekon soruşturması kapsamında ortaya çıkan; Sarıkız, Yakamoz, Eldiven, Ayışığı, Kafes darbe planlarından sonra bir de geçtiğimiz günlerde yeni bir darbe planı daha ortaya çıkmış olup."Balyoz" darbe planı adı verilen bu militarist vahşet planı, bir kez daha ordunun ülkeyi yönetme iştahını ve baskıcı vesayetini ortaya koymuştur. Ülke halkı çıkan darbe planları karşısında "Şaşkınlık içerisinde! Mevcut tablo; Bu kadar da olmaz! Dedirtecek cinstendir.
 
Yine ortaya çıkan bilgi ve belgelere den anlaşıldığı kadarıyla; Mart 2003 tarihinde, İstanbul'da dönemin 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan'ın önderliğinde hazırlanan Birinci Ordu Plan Semineri adı ile 29'u general 162 subayın katıldığı, 12 Eylül'ü model alan ve Balyoz adı verilen darbe toplantılarında planlanan darbe; Hazırlık, harekat ortamının oluşturulması, icra ve yeniden yapılanma. Safhalarından oluşmuş olup. Bu planların en dehşet bölümü ise; darbe şartlarının oluşturulması için yapılacaklar safhasında yer alıyor. Genel kurmay içindeki bu cuntacı zihniyet, hiçbir değer yargısını hesaba katmadan, Cuma namazı vaktinde cep telefonu düzenekli bombalarla Fatih ve Beyazıt camilerinde katliam yapmayı, kendi savaş uçağını düşürmeyi ve bu vesile ile komşu ülke Yunanistan ile ülkeyi savaşa sürüklemeyi, ülkeyi ve halkı faşizan bir diktatörlükle baskı altına almak için bir dizi kirli, karanlık eylemler gerçekleştirmeyi hedeflemiş olduklarını görüyoruz. Bununla beraber E.T.Ö yapılanmasında bulunan ve her türlü anayasal düzene karşı işlenen suçlarda askerin sivil yargı tarafından yargılanmasının önünü yine anayasa mahkemesi engellemiş bulunuyor. Bu kararla beraber Ergenekon soruşturması, kendisini demokratikleşmenin kamburu konumuna getiren anayasa mahkemesi tarafından sekteye uğratılmış olduğunu düşünmekteyiz.
Ülkemizde uygulanan demokratik yönetim söylemlerinin hep lafta kaldığını görmekteyiz. Nitekim Bakanlar Kurulunun 10.07.2001 Tarih ve 2001/2717 Sayılı Kararı ile onaylanan MGSB (Milli Güvenlik Siyaset Belgesi)'nde iç tehdit değerlendirmesi olarak 'Yıkıcı Faaliyetler; Bölücü Faaliyetler; İrticai Faaliyetler; Azınlık; Çıkar Amaçlı Suç Örgütü; Yolsuzluk; Kayıt dışı Ekonomi; Yasadışı Göçmen; Kara para; Kara paraya Öncül Suç; Mülteci; Sığınmacı; gibi kavramlar suç unsuru sayılabilmekte buna karşın ülkeyi çok büyük kaosa sokan ve çok büyük çapta ekonomik zarara uğrattığı halde cuntacılık ve darbecilik olarak anılmamaktadır. Oysa Türk ceza kanununda cuntacılık suçtur. Fakat bu suçu işleme konumunda TSK olduğundan dolayı, ihtimal dışı olarak öngörülüp İç tehdit değerlendirilmesi kapsamına alınmamaktadır. Bakanlar kurulunun hazırladığı söylenen bu belgeyi, askerin hazırladığı ayan beyan ortadadır. Bu da, bu ülkede askeri vesayetin öteden beri var olduğu ve baskıların süre geldiğini göstermektedir. 1960'lardan beri faaliyette olup, ama özellikle 28 Şubat sürecinde aktifleştirilen ve kara kuvvetleri komutanlığına bağlı olduğu söylenen EMASYA' oluşumu da, ülkede darbe teraneleri çalan güruhun ne denli oyunlar oynadığını ortaya koymaktadır. Ülkenin huzurlu geleceği için EMASYA denilen oluşumun tutanakla hükmünün kaldırılmasını olumlu bir adım olarak değerlendirmekteyiz.
 
Askerin sivil otoritenin denetimi altına alınması konusunda bocalayan hükümet, başlatmış olduğu demokratik açılım ve Kürt sorunu konusunda sürecin başladığı günden bu güne ciddi ve somut adımlar atılmamıştır. Öyle anlaşılıyor ki hükümet başta Kürtler olmak üzere ve diğer azınlıklar rahatlatacak açılımları zamana bırakmayı yeğlemiş ve halkın beklentilerini bir seraba döndürmüştür. Bununla beraber iktidar karşı tutarlı ve çözüm getirici muhalefet yapamayan partilerin ve bir kısım karanlık odaklarında ülkeyi kaosa sürüklemek için tekel işçileri üzerinden bir muhalefet söylemi yürütmelerine karşı olduğumuz gibi, Hükümetin; Tekel işçilerinin makul taleplerine kulak verip bir an önce durumlarının tekrar ele alınması ve mağduriyetlerinin giderip bir uzlaşmaya varılması için acil eylem planları hazırlamalı ve hayata geçirmelidir.
 
Ülke sorunlarını had safhada olduğu, toplumun tüm kesimlerinin adeta kendini gözden geçirip değiştirdiği ve daha özgürlükçü bir ortam oluşturmak için herkesin elinden geleni yapmaya çalıştığı bir dönemde Denizli Tabip Odası'nın düzenlediği konferansta İslam'ın kutsallarını hiçe sayan, Peygamber Efendimize yönelik akla ziyan açıklamalar yapılmış olması edepten uzak bir davranıştır. Dünya bilime koşuyorken, oluşan rekabet ortamında ilimle uğraşması gerekirken sözde bilim insanlarının maalesef kendi alanlarını bırakıp halkının büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede insanların kutsallarını aşağılamaları çok çirkin bir davranıştır. Denizli Tabip Odasının "Dinimize, Peygamberimize ve kutsal kitabımız Kuran'a yapılan bu saldırıyı şiddetle kınıyor. Toplumun değer yargılarına karşı saygıya davet ediyoruz. Yaptıkları bu davranıştan dolayı İslam âleminden derhal özür dilemelerini bekliyoruz.
VAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU BİLEŞENLERİ
Gökkuşağı Derneği / İnsan–Der/Erdem-Der / Memur-Sen / Ka-Der                                         
Mazlum-Der / Vim-Der / Umut Işığı Derneği/Anadolu Gençlik Derneği
 
 
 
 
 


 
Kocaeli'de 251. Özgürlük Eylemi
 
Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu 251. hafta basın açıklaması İzmit İnsan Hakları Parkı'nda yapıldı. Basın açıklamasını, KGKT Platformu adına Zeynep-Der üyesi Zehra Özel yaptı. Aynı zamanda başörtü taktığı için okuldan sürgün edilen küçük Ecenur'u canlandıran bir kız çocuğu ve elinde "Büyüklerim Ecenur'lar özgürce başörtüsüyle okumak istiyor, minik kalplerimizi incitmeyin lütfen!" yazılı bir pankart tutuldu ve bir şiir okundu.
 
Basın Açıklamasının Tam Metni:
 
Sayın Kocaeli halkı, Basın mensupları ve Türkiye kamuoyuna…
251. hafta basın açıklamamıza hoş geldiniz.
 
Bu kaçıncı Cumartesi ve bu kaçıncı "Tesettür Allah'ın emridir ve bizim inancımızın bir parçasıdır" diye haykırmak için yine buradayız.
 
Bizim Analarımız gözlerini bu anlamsız yasakla açtılar dünyaya. Sonra büyüyüp genç kız oldular ve evlenip ana oldular. Bizi büyüttüler ana olma yaşına geldik ama yasak hâlâ devam ediyor... Gericiliğin her türlüsüne karşı olduklarını iddia edenlerin, inanç özgürlüğünde bu kadar gerici olmalarını esefle karşılıyor ve şiddetle kınıyoruz.
 
Ve biz merak ediyoruz bizim çocuklarımız da mı bu anlamsız yasakla büyüyecekler!?
 
Annem karşı çıkmıştı, ben/biz bu yasağa karşı çıkıyoruz. Şunu bilin ki bizim çocuklarımızda hatta torunlarımızda asla bu anlamsız, ucube yasağa boyun eğmeyecekler…
 
"Onların kalpleri var. Fakat anlamazlar, gözleri var, fakat görmezler, kulakları var, fakat işitmezler. Onlar hayvanlar gibidirler. Hatta hayvanlardan da sapıktırlar. Onlar gaflet içindedirler." (A'raf Suresi, 179)
 
Diyen Kur'an ayeti, bakıp hak ve hukuku göremeyenlerin, duyup hak ve hakikati işitemeyenlerin zulümlerine devam edeceklerini bildiriyor. Zalimlerin zulmüne rağmen biz hakka şahit olanlar olarak da hakkı haykırmaya devam edeceğiz. Bu bizim inancımızın gereğidir. Zira bizler haksızlık karşısında susarsak hakkımızla birlikte onurumuzu da kaybedeceğimize inanıyoruz.
 
Biz tercihimizi İslam'dan yana yaptık tesettür bizim hakkımız ve inancımızın gereğidir… Buradan Sayın Erdoğan'a da seslenmek istiyoruz. Diyorsunuz ki "Çocuklarım gidip dışarıda okudular" bu bir çözüm değil.
 
Sayın başbakan. Herkes başbakan oğlu ya da kızı değil ki gidip dışarıda okusun.
Mazlum ve mağdur olan bunca gencin hayatıyla,inancıyla oynayanlar Allah'ın huzurunda hesaplarını veremeyecekler.
 
 Devletin en tepesinde olup,devletin kendi kurumuna eşlerinin bile girmesine hükümet edemeyenlerin,ülkeye hükümetlik yapamayarak bu sorunu çözemeyeceklerini esefle görüyoruz..
 
Ülkemizde Yaşanan olaylar tam bir oligarşik dayatmadır…
Fakat zulüm hiçbir zaman payidar olmamış, olamamıştır.
Hak gelince yine batıl yok olacaktır.
Saygılarımızla…
 
Kocaeli Gönüllü Teşekküller Platformu
 
 
 
 
 


 
Konya'da 126. Özgürlük Eylemi
 
Konya İnanç Özgürlükleri Platformu üyeleri 126. haftada Kayalıpark Meydanı'nda gündeme dair önemli açıklamalarda bulundular. Platform adına açıklamayı Muammer DURMAZ yaptı.
 
Basın Açıklamasının Tam Metni:
 
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
         
"Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümceğin yuvasıdır. Keşke bilseler. Doğrusu Allah, kendini bırakıp da yalvardıkları şeyi bilir. O güçlüdür, Hakîmdir."
         
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
         
Nasreddin hoca bir gün, bir dükkâna girer… ''Un var mı? Şeker var mı? Yağ var mı?'' diye peş peşe sorar. Sorularına olumlu cevap alınca, ''Helva yapsana'' der. Yani tüm imkânların olduğu bir yerde işin tatlıya bağlanmasını ister. Hiçbir mazeretin ve bahanenin olmaması gerektiğini vurgular. Hak, bütün zamanların içerisinde, gerçekleşmesi için sürekli imkânları var olan şeydir. Hak, gerçekleşmiyor ve ya gerçekleştirilmiyor ise ya inkâr ya ihmal ya da gaflet vardır.
 
Ülkemizde, hakka ve hakikate yapılan baskıların sembolü haline gelen başörtüsü yasağı, yine ülkenin en önemli gündemi… Bir başbakan hanımı askeri hastaneye, ziyaret için bile alınmıyor. Ve başbakan bundan rahatsızlığını açıkça ifade ediyor. Genelkurmay başkanı, ''Pişmanız, böyle bir şeyi savunmanın imkânı yok'' diyor. Halk, kaldırın bu yasağı diye feryat ediyor. Ülkenin dört bir yanından, özgürlük sevdalıları bu yasağa karşı yıllardır süren bir direniş gösteriyor. Haydi, kaldırın bu yasağı! Elinizdeki bütün mazeretler ve bahaneler tükendi. İşi tatlıya bağlayın. Yoksa ihmal ve gafletten daha büyük bir konumda olmuş olacaksınız.
 
Başbakanlık sızlanma, Genelkurmay Başkanlığı pişmanlık ifade etme yeri değildir. Meclis çocukça kavgaların yapılacağı bir yer hiç olmamalıdır. Madem herkes istiyor; öyleyse bu yasak bir an önce kalkmalıdır. Bu yasağın kaldırılması diğer hak ve adaletin gerçekleşmesi alanındaki yasakların kalkmasına bir başlangıç olmalıdır.
 
Bu arada ''Emaysa'' gibi darbe mahsulü baskıcı uygulamaların kaldırılması özgürlükler açısından, umut verici olmasa da, bir zulmün kaldırılması noktasında sevindiricidir. Bizler kaldırılan baskılarla avunacak, onlarla umutlanacak değiliz. Biz hak ve adaletin mutlak tesisi için çalışılması gerektiğine inanmaktayız. Fakat yine de ışığın önündeki engellerin kaldırılmasını, nurun gelişinin müjdecisi olarak görmek isteğindeyiz.
 
Ülkemiz meclis kavgasıyla çalkalanırken, bir yandan da ülkemizde mini bir NATO zirvesi tertiplenmekte. Sessiz sedasız, NATO ülkemizde toplanıp, dünyanın kaderiyle alakalı kararlar almakta. İslam'a ve Müslümanlara düşmanlığıyla tanınan Rasmussen'in genel sekreterliğindeki NATO, işgallerinin devamı, kan ve gözyaşı imparatorluğunun sürekliliği, Amerikan emperyalizminin çıkarları için, yeni planlar ve projeler yapmakta.
 
Ülkemizde ki darbeler, Ergenekon ve darbe planları hiç gündemden düşmemekte; özel harp daireleri, kozmik odalar, değişik adlardaki darbe planları sürekli konuşulmakta ama bu planların ve eylemlerin arkasında bulunan NATO ve onun soğuk savaş dönemi uygulamaları hiç gündeme gelmemektedir. Soruyoruz: ''Gazetelerinden, televizyonlarından, cümle basın yayın organlarından ve gündemlerinden yukarıda saydıklarımızı hiç düşürmeyenler, niçin NATO hakkında tek kelime etmiyorlar? ''Darbelere dur de!'' diyenler, niçin NATO'ya selam duruyorlar? ''Darbelere hayır! Darbelerin beslendiği kaynak olan NATO'ya evet.'' mi diyorlar? Özel harp daireleri kaldırılsın, NATO'nun önderliğinde yenileri mi kurulsun istiyorlar? Bu sessizlik zihnimizdeki soru işaretlerini çoğaltmakta, endişelerimizi arttırmaktadır.
 
NATO toplantısının bir numaralı gündemi Afganistan… İşgalci NATO birlikleri, ''Emperyalist Amerika'nın öncülüğünde Afganistan'da daha fazla nasıl kalabiliriz?''in hesaplarını yapmak için toplandılar. İşgal bölgelerinin geleceğini, Afganistan üzerinden hesaplıyorlar. Onların varlığı bilmelidirler ki işgale karşı duranları da var kılacaktır. Onların zulümleri, zalime karşı direnişi de doğuracaktır. Hiçbir reel politik ve konjöktürel gerçeklik, işgalin ve işgalcinin yanında olmayı, onlara karşı sessiz kalmayı meşru gösteremez.
 
ZULME SESSİZ KALMAK, ZALİME ORTAK OLMAKTIR!
 
Uzak Asya'nın işgalci gücü Hindistan'ın Müslümanlar üzerindeki baskısı Keşmir'de direnişi İntifada'ya dönüştürmektedir. Yapılan baskılara ve zulümlere dayanamayan Keşmir'in Müslüman halkı, özgürlük ve adalet için, ayağa kalkmış, bir İntifada başlatmıştır. Özgürlük mücadelelerini selamlıyor, direnişin özgürlük getireceğini ifade ediyoruz. Selam olsun Keşmir'in yiğit evlatlarına… ve selam olsun özgürlük kavgalarına.
 
Özgürlüğün yalçın dağlarında, tabiat yeşerir oldu yeniden… Dudayevlerin, Mashadovların, Basayevlerin Hattapların yolu, yiğit komutan Seyf-ül İslam'ın şehadetiyle meyveye durdu yeniden… Özgür Kafkas dağlarının yiğit evladının şehadetini tebrik eder, kanlarının, özgürlük sevdalılarının dirilişlerine vesile olacağını ilan ediyoruz. Baskı ve zulüm var oldukça, direniş de var olacak. Şehitlerin kanları, direnişi zafere ulaştıracaktır. Onlar, istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.
 
Darbesiz, zulümsüz, baskısız; yanlış olanın yasak, doğrunun hür, özgürlüğün özgür olduğu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 127. haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
 
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKERİ PLATFORMU
 
 
 
 
 
 
 


 
Akyazı'da 157. Özgürlük Eylemi
 
Akyazı'da her hafta yapılan başörtüsüne özgürlük eylemlerinde bu hafta basın açıklamasını Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu Adına Sakarya Mazlumder Başkan Yardımcısı Abdulkadir DİNÇ okudu.
 
Basın Açıklamasının Tam Metni:
ASKER, MİLLETE HİZMET ETMELİDİR...
Birbiri ardınca ortaya çıkan darbe planlarıyla ülkenin geleceği karartılmatadır.
Camilerin bombalanarak milletin tahrik edilmesi, şehit cenazelerinin arttırılmasından medet umulması, askeri jet düşürülerek Yunanistan ile gerginlik çıkarılması, özel okullar ile üniversitelere el konulması, ekonominin çökeltilerek sivil iktidarın zor duruma bırakılması, 200bin kişinin tutuklanması, kurulacak yeni hükümette yer alacak kişilerin belirlenmesi bu hainlerin gözü dönmüşlüğünün sadace bir kaç örnekliğidir.
Bu tür darbe plânlarının doğruluğu yanlışlığı bir yana, düşünülmesi dahi korkunçtur. Millete karşı böyle bir plânın tasarlanmış olması canice, utanç verici, vahim ve haincedir. Bu normal bir insan aklı ve vicdanının kabul edeceği bir şey değildir…
Ne yazık ki, silâhlı kuvvetler içinde millete plânlar kurarak birbirine düşürmeye çalışan, milletin dini ve manevi değerlerini iç tehdit unsuru olarak gören, kendi şahsi çıkarlarının sürekliliği için uğraşan, seçimle gelen hükümetleri düşürebilmek için kendi insanlarını topluca öldürmeyi göze alacak kadar darbe heveslisi hainlerin bulunduğu görülmektedir. Bu ayrık otları mutlaka temizlenmelidir.
Darbe provası ve olağanüstü uygulamalara zemin hazırlayan EMASYA PROTOKOLÜ nün iptal edildiğini duymak bu yönde olumlu bir adım olarak sevindiricidir.
Son haftaya GATA askeri hastanesindeki zulüm damgasını vurmuştur. Her tuğlası ödediğimiz vergilerle alınan, koridorları askere gönderdiğimiz gencecik evlatlar tarafından paspaslanan askeri hastaneden içeri Başbakanın hanımının dahi alınmadığını duyduk... Şaşırmadık. Başörtülü insanla, başbakan hanımı dahi olsalar askeri hastanelere giremezler, çocukları subaysa düğün törenlerine katılamazlar, yemin törenlerine alınmazlar... Sadece askerlerin müsaade ettiği tören, çocuklarının cenaze törenidir. 
GATA'ya girişte yıllardan beri devam eden uygulamayı hepimiz biliyoruz. Başbakan'ın eşi Emine Erdoğan'ın kıyafetinden dolayı hasta ziyaretine gidememesi Türkiye'nin ayıbıdır. Ancak bu güne kadar bu sorunu çözemeyenler, yanlış çözüm yollarında ısrar edenler bu ayıbın ortağıdır. Sorun diğer vatandaşlar için devam ederken, Başbakan'ın eşi için özel muamele beklemek bu güne kadar devam eden yanlış yaklaşımın bir parçasıdır.
Özgürlükleri herkes için eşit biçimde kullandırmanın kanallarını açacak adımlar atmak yerine Başbakan Eşi olmaktan kaynaklı özel bir göz yumma uygulaması beklemek son yılların yaygın alışkanlıklarındandır. Cem evleri, dergahlar gibi bir çok alanda devam eden göz yummanın sorunu çözmek anlamına gelmediğini yıllar sonra algılayabildik. Başörtüsü konusundaki göz yummanın kalıcı bir kazanım olmadığını anlamak için daha kaç yıl kaybedeceğiz? Göz yumma, hukuk devletinin değil hak ve özgürlükleri pazarlık unsuru haline getirmek isteyen devlet anlayışının eseridir.
Bu ülkenin gerçek sahibi olarak, diyoruz ki;
Bize silah doğrultan askerlerden hesap soracak...
Alın terimizle toplanan vergilerle oluşturulan kurumlarda millete zulmedenlerden hesap soracak...
İnsan hak ve özgürlüklerini teminat altına alacak....
Sivil ...Adil bir anayasa istiyoruz..
Gelecek hafta cumartesi saat 12:30'da buluşmak üzere Allaha emanet olun.
 
 
 
 
 


 
Ankara'da 211. Özgürlük Eylemi
 
Ankara'da Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından her hafta yapılan başörtüsüne özgürlük eylemlerinde 211 hafta geride kaldı.
 
Basın Açıklamasının Tam Metni:
Sayın basın mensupları, değerli katılımcılar;
211 haftadır devam eden hak ve özgürlük mücadelemiz için yine buradayız. Biz inanan insanlar olarak umudumuzu hiç kaybetmedik. Zulmün ve zalimin bir gün yerini adalete, hukuka, insan haklarına, eşitliğe bırakacağına inancımız tamdır. Ancak zaman göstermiştir ki; mücadelemizin başından bu yana değişen bir şey olmamıştır. Genelde insan hak ve hürriyetleri özelde ise başörtüsü üzerindeki baskı ve ayrımcılık hem açık bir şekilde, hem de kamuoyuna yansımayan yönleriyle örtülü bir şekilde devam etmektedir.
Son olarak Başbakan'ın "eşinin GATA'ya alınmamasıyla" ilgili açıklamaları yasağın boyutlarının hangi düzeyde olduğunun göstergesidir. Bu ülkenin Başbakan'ının eşi bu ülkenin bir hastanesine giremiyorsa, iktidar gücü kimin elindedir. Milletin seçtikleri iktidar olamıyorsa yapılan seçimler halkı oyalamak için mi yapılmaktadır? Bu durumda bir başbakanın acizliğine mi üzülelim, yoksa bizlerin oylarının aslında hiçbir şey ifade etmeyip kandırıldığımıza mı?
Milletimiz her gün bir yenisi deşifre olan darbe planlarıyla sarsılmakta ve kendilerini ülkenin sahibi gören cuntacıları artık hangi kamuflajla gelirlerse gelsinler teşhis edebilmektedir. "Haydi kızlar okula" dediler, başörtülü kızları okullara almadılar; "vicdanî reddi kabul etmeyiz gençler askere" dediler, annelerini orduevlerine almadılar; "ölürsen şehit, kalırsan gazi olursun" dediler, yalnız cenazesine alıp, gazi olunca GATA'da yatarken hastaneye almadılar, "demokrasi, insan hakları, eşitlik" dediler, cuntacılık, ayrımcılık, fişleme yaptılar. Şimdi de "Allah Allah" diyerek hücum eden bir ordunun cami bombalamasının mümkün olmadığını söylüyorlar. Sayın Başbuğ söyledikleriniz bizim de inanmak istediğimiz şeyler, ancak size mi inanalım yaşadıklarımıza mı? Bizler namaz kıldığı için ordudan atılanları, başörtülü GATA'ya alınmayanları, İmam Hatip okullarındaki fişlemeleri ve burada sayamayacağımız daha nice zulmü gördük…
Geçtiğimiz günlerde MHP milletvekili Osman Durmuş'un inançlarımızı alaya alan ifadeleriyle bir kez daha sarsıldık. Milletvekili Durmuş GATA'daki başörtüsü skandalını kınamak ve çözüm önermek yerine yasağı savunmuştur. Muhalefet gözlerini kör etmiş, millete muhalif olmaya başlamışlardır. Dikkat ediniz millet inancına muhalif olanları asla unutmaz. Osman Durmuş'u kınıyor ve kendilerini inancımıza saygıya davet ediyoruz. Bu olayların tek sevindirici yanı ise maskelerin düşüp gerçek yüzlerinin ortaya çıkmasıdır.
Seçim dönemlerinde "başörtüsü sorununu ancak biz bitiririz" diyen MHP'nin sorunu nasıl bitirdiğini Nesrin Ünal örneğinde hepimiz gördük. Sayın Nesrin Ünal bir televizyona verdiği demeçte kendisinin GATA'ya girdiğini ve hiçbir sorunla karşılaşmadığını ifade etti. Sayın Ünal bir de bizler gibi bağlayarak girmeyi denesin bakalım, girebilecek mi?  Milletvekilliği yapmış, üstelik de başörtülü bir kadının "kadınların kılık kıyafetini devletin belirleyebileceği" anlayışını kabul etmemiz mümkün değildir.
Aynı demecinde Sayın Ünal "Türkiyenin gündeminde başörtüsünün olmadığını, milletin gündeminde işsizlik, çocuklarının kursları, ilaç paralarını nasıl ödeyecekleri gibi sorunların olduğunu" söylemiştir. Şu unutulmamalıdır ki insan sadece yiyip içen, sadece fizikî ihtiyaçları için yaşayan bir varlık değildir. İnsanı insan yapan onuru, inançları, temel haklarıyla yaşaması, kişilik haklarına sahip olmasıdır. Bizler için inandığımız gibi yaşamak ekmek gibidir, su gibidir, ilaç gibidir.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU
 
 
 
 
 
 
 
SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU ADINA
DİRİLİŞ SAATİ DERGİSİ       
 
 
 
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu, 230. eyleminde basın açıklamasını Diriliş Saati Dergisi'nden Berat Gürler okudu. 15 yaşındaki Berivan'ın aldığı cezayla gündeme bir kez daha gelen ve kamuoyunda “Taş Atan Çocuklar” olarak bilinen TMK mağduru çocuklar için “TMK'ya Hayır! Çocuklara kıymayın!” Berivan'a özgürlük! Herkes için adalet” yazılı dövizlerin taşındığı eylemde başörtüsü yasağı dolayısıyla sürgün edilen öğrenci Ece Nur Özel'le ilgili destek dövizleri de taşındı.
 
Açıklamanın tam metni:
 
MÜCADELEMİZİ DOĞRU TEMELLER ÜZERİNE OTURTMALIYIZ
 
Türkiye, son zamanlarda “yönetimde sivilleşme” olgusunu fazlasıyla tartışır oldu. Bu bağlamda, son adım olarak “Emasya Protokolü” kaldırıldı. 7 Temmuz 1997'de İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında imzalanan bu protokolle, askeriye, valiliğin herhangi bir talebi olmaksızın, müdahale etme gerekliliği gördüğü toplumsal olaylara müdahil olma yetkisi kazanmıştı. Aslına bakarsanız, bu meydanda defalarca bahsettiğimiz tüm darbe girişimleri, bu protokol çerçevesinde kendisine hayat bulmuştur. Zira, hem Balyoz Darbe Planı hem de Kafes Darbe Planı, bu çerçeve içerisinde değerlendirilerek, toplumda güya var olan iç huzursuzluğu ortadan kaldırmayı hedefleyen askeri bir operasyonu öngörüyordu.
 
“Emasya Protokolü”nün kaldırılması, bir noktadan baktığımızda, olumlu bir gelişme olarak önümüzde durmakta ve bu girişim, takdiri hak etmektedir. Lakin, unutmamalıyız ki, yaşadığımız ülkede, var olan bazı yasaların, protokollerin kaldırılması veya var olmayanların bir şekilde gündeme getirilmesi, pratik boyutta her zaman için doğrudan karşılık bulmamaktadır. Nitekim, Balyoz Darbe Planı ve benzeri planlarda, militarist güçler tarafından tehdit unsuru olarak görülen İslami kesimlere ciddi boyutlarda zarar vermek hedeflenirken, genelkurmay başkanı, bu iddiaları reddederek, “var olan” planları kurgulayanları araştırıp, sorgulamak yerine, “Allah Allah diyen ordu, camiye bomba koyar mı?” şeklinde bir açıklamayla olayı kapatmayı tercih etmiştir.
 
Son olarak, benzer bir uygulamayı Başbakanın eşi Emine Erdoğan'a Gülhane Askeri Tıp Akademisi(GATA)'nde başörtüsü dolayısıyla reva görülen zulümde gördük. Başbakanın “Yaşadıklarımı anlatırsam ülkem bunu kaldırmaz!” sözleri, başörtüsü düşmanlığının klasik bir uygulamasının tekrar gün yüzüne çıktığına işaret etmektedir. Nitekim biliyoruz ki aynı GATA, darbeci paşaların cezaevlerinden kurtulmaları için elinden gelen her şeyi seferber etmiştir. Bu da bizlere militarizmin değişmeyen yüzünü bir kez daha göstermektedir. Bunun yanı sıra, mecliste bu konu üzerinden gerilen atmosferde, Osman Durmuş'un sarf ettiği ifadeler, birilerinin hala bu zulümlere, rezilliklere arka çıktığını göstermekte ve askere olan bağlılığı göstermenin farklı bir yolu olarak değerlendirilmektedir.
 
O halde, yüzlerce haftadır bu meydanlarda adalete olan bağlılığını deklare eden kimseler olarak şunun altını bir kez daha çizmeliyiz ki, bu ülkede yaşanan hukuksuzluklarla yüzleşmek istiyorsak, öncelikle bunun aktif mücadele neticesinde gerçekleşeceğini artık içselleştirmeliyiz. Bunca yıldır, zulmün taraftarları ile bir takım kaçamak yollar aracılığıyla yüzleşmeyi tercih ettiysek de, neticede aynı uygulamaların hız kesmeden devam ettiğini gördük/görüyoruz. Belki yasalar değişecek, belki protokoller feshedilecek; ama neticede göreceğiz ki kendisini bu düzenin efendisi görenler, hiçbir şeye aldırmadan yolarına devam edeceklerdir, hem de her defasında kendilerine olan sadakatlerini dile getiren yardakçılarının desteğiyle…
 
Müslümanlar olarak, özellikle 28 Şubat sürecinden sonra, başta başörtüsü yasağı olmak üzere, birçok zulme maruz kaldık ve artık şunu öğrendik: Eğer bizler Rabbimizin bizden istediği mücadelemizi hakkıyla yerine getiremezsek, kimsenin bize haklarımızı geri teslim etmeye niyeti yok. Tersini beklemek de akıl dışı olurdu zaten…
 
O halde Sakarya'nın onurlu insanlarına bir kez daha sesleniyoruz: Artık bu darbe planları ortadan kalksın, Müslüman halkın üzerinden oynanan oyunlar sona ersin, bu ülkenin insanları birbirine kırdırılmasın, ufacık çocuklar yaşlarından daha büyük cezalara çarptırılmasın diyorsanız; Müslümanların en temel hakkı olan başörtüsü serbest bırakılsın, insanlar, düşünceleri dolayısıyla yargılanmasın, yüzlerce insan F tipi cezaevlerinde ölüme mahkûm edilmesin diyorsanız; o halde gelin, bizler de elimizi taşın altına koyalım…
 
Unutulmamalıdır ki, hiçbir şey, “bitsin, gitsin, olmasın artık” demekle değişmeyecek. Eğer gerçek manada değişimden bahsetmek istiyorsak, önce bedelini ödeyeceğimiz fedakârlıklar yapabilmeliyiz. Emine Erdoğan örneğinde de gördüğümüz üzere, başörtüsü sıradan bir temsiliyeti ifade etmiyor; aksine bir var olma süreci olarak nitelendiriliyor. Tarihteki tüm zalim güçler, birtakım talepleriyle kendi hukuk düzenlerini tehdit ettiklerini düşündükleri insanlara karşı şiddeti ve zorbalığı meşru hale getirmişlerdir. Dolayısıyla, günümüzde başörtüsü mücadelesi böyle bir temsiliyet üzerinden resmedildiği için, kaç yıllardır mecliste gündeme dahi getirilemiyor. O halde, yineliyoruz ki, bizler haklarımızı birtakım yasalardan, birilerinin lütfetmesinden medet umarak değil; sonuna kadar direnerek, mücadele vererek elde edeceğiz inşallah.
 
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu olarak, haftalardır, aylardır buradan haykırdığımız mücadelemizi bu temeller üzerine oturtuyoruz işte. Bizim üzerimize düşen, Rabbimizin rızası doğrultusunda onurlu duruşlar sergileyerek, hak bildiğimiz mücadele istikametinde ilerlemektir. Bugün görsellik aracılığıyla bizlere yutturulan “işini yap; sonucu gör” mantığını reddederek; bu direnişin uzun soluklu bir kararlığı gerektirdiğinin tekrar altını çiziyor ve Sakarya'nın onurlu insanlarını, Rabbimizin yerine getirmemizi istediği sorumluluklarımızı paylaşmada bizlere yol arkadaşı olmaya bir kez daha davet ediyoruz.
 
Zafer, ne yaptığının farkında olanlarındır inşallah… 
 
Haber Editör  tevhid haber

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !