• Sabiha Ateş ALPAT01 Ekim 2012 17:27

    Zamanın Zeynebi (ZEYNEPDER) Derneği Genel Başkanı Sabiha Ateş Alpat, Müslüman'ın gündemini değerlendirdi.

Müslüman sadece kendine Müslüman olamaz. Müslüman kâinatla ilgili bir insandır. Bunun içinde sosyal yaralarda ne varsa her şey Müslüman´ın gündemini oluşturur. Şimdilerde sıcak gündemi takip etmekle birlikte Filistin´i hiç gündemimizden düşürmememiz gerekiyor.


"KİŞİ İSLÂM´I SEÇEREK ZATEN BİR TEBLİĞCİDİR"

Kişilere iyiliği tavsiye eden yani tebliğ vazifesini yapan bir Müslüman´ın ne tür vasıflara sahip olması gerekiyor?
Bir kişi İslâm dinini seçerek zaten bir tebliğci pozisyonundadır. Bu kişiler eğitmen olur tebliğcilik yapar, komşu olur komşuluk ilişkileri çerçevesince tebliğci olur, ya da iyi bir annedir, evladına tebliğcidir.
Yani, Müslüman birisini tebliğden dışarı tutamayız. Özel anlamda tebliğci İslâmiyet´in bir kimlik olduğunun bilincinde olmalıdır. Kişi, bu kimliğin gerektirdikleri ile kişiliğini oluşturmalıdır. Kişi eğer kimliğin gerektirdikleri ile kişiliğini oluşturmamışsa mesajı yerine ulaşmayacaktır. Onun için önce kendisi o kimlikle hemhal olup, sonra davetini götürmelidir.

Peki, kimliğini tamamlamış bir Müslüman tebliğ yaparken nelere dikkat etmelidir?

Kimliğinde İslâm´ı alan kişinin önce üç noktaya dikkat etmesi gerektiğini inanıyorum. Birincisi; inancı tevhidi olacak. İkincisi; hayatı / amelleri tevhidi olacak. Üçüncüsü; ahlakı tevhidi olacak. Bu üç noktaya dikkat ettiğimizde, kimliğimizin gereklerini yerine getirmiş oluruz.

İmanı hakkıyla benimsememiş olan kişilere imandan başlayarak, tebliğimizi sunmalıyız. İmanı benimsemiş olan kardeşimize iyiliği götürüyorsak dikkat etmeliyiz. Kardeşimizin zafiyetini tespit etmişsek bu zafiyetini doğru sözü, doğru zamanı ve doğru üslubu yakalayarak iletmemiz gerekir.

"MÜSLÜMANLARIN DOLDURMADIĞI YERİ BATIL DOLDURUR"

Günümüzde kitle iletişim araçlarını kullanarak nasıl bir tebliğ çalışması yapabiliriz?

İslâmiyet fıkıh kuralı gereği doğru kullanmamız şartıyla bütün eşyayı bize mubah kılar. İnternet, gazete, dergi, televizyon, filmler, diziler, radyo gibi kitle iletişim araçlarını Allah-u Telâlâ´nın hüküm koyuculuğunu göz ardı etmeden, inancımızın bize gerektirdiği şekilde ama en güzeli ile halkımıza sunmalıyız. Tebliğ açısından da kitle iletişim araçlarını bu şekilde kullanabiliriz. Müslümanların doldurmadığı yeri bâtıl dolduracaktır. Ayrıca bütün kitle iletişim araçlarını Allah´ın razı olacağı şekilde doldurmak üzerimize vecibedir.
Tebliğ´de hangi hususlara dikkat etmeliyiz ki karşımızdaki kişiyi İslâm´dan soğutmayalım?
Biz iyiliği kişilere aktarırken, evvela o aktardığımız konuyu inandırıcılığı olması için yaşamamız gerekiyor. Eğer siz doğru bir şeyi anlatıyor ama o doğruyu yapmıyorsanız, bu sözünüzün etkisini motomot yarıdan yarıya indirmiş oluyor. Önce yaşayacağız sonra o doğruyu doğru şekilde anlatacağız. Bizim ana kaynaklarımız ayet ve hadislerdir. Bunun için anlattığımız konunun sahih kaynaklardan ilmi de önemlidir. Çağırdığımız konunun bizde net ve açık olması gerekiyor.

"KUR´AN VE SÜNNETİN ÖNGÖRDÜĞÜ AİLE MODELLERİ OLUŞTURMALIYIZ"

Bir Müslüman´ın aile hayatı nasıl olmalı?

Maalesef ailelerimiz ciddi bir deprem geçiriyor. Burada önemli görev bilinçli Müslümanlara düşüyor. Kur´an ve sünnetin öngördüğü aile modelleri ile Hz. Muhammed Mustafa´nın (s.a.s.), hayatındaki örnekliği nasıl bir aile olmamız gerektiği konusunda bize yol gösteriyor.

Kur´an-ı Kerim´in bize öngördüğü aile modellerini tahlil edip, Peygamber Efendimiz´in örnekliğini de günümüze taşımalıyız. Günümüzün şartlarını da o örnekliğin içine katarak, örnek bir aile modeli oluşturmalıyız. Bu modeli oluşturup, önce yaşayarak ailemizi sağlam temeller üzerine kurmalıyız. Bu açıdan bu ailelerimizi gerçekten modernizmin sarsıntısından kurtarmak zorundayız.

Ailelerimizde yaşanan bu depremin sebepleri nelerdir?

Ailelerimizde sürekli artan boşanmalar ve ahlaki yozlaşma bu sebepler arasında. Mesela; dizi tutkunluğu evdeki iletişimi yok denecek dereceye getirdi. Futbol tutkunu olan baba ile dizi tutkunu olan annenin, çocuğu ile iletişimi kopma noktasında.

Sonrasında ise ihtiyaç listemiz kabardıkça kabardı ve tüketim hastalığı çok yaygın oldu. Bir yerde baba sürekli para kazanan, anne ve çocuklar ise sürekli tüketen pozisyonunda görülüyor. Evliliği kimisi maddiyat üzerine, kimisi ise duygu üzerine kuruyor. Bu tür ailelerden çıkan çocuklar ise sokakları dolduruyor. Bu kadar başıboş gençlik bir bakıma ailelerimizin ürünüdür.

Son zamanlarda televizyonlarda ahlaksız diziler malumunuz. Bu diziler aile kurumuna ne tür zararlar veriyor?

Müslümanların o kadar çirkin dizilerin karşısında ne aradığı öncelikle sorgulanmalıdır. Bu diziler, ailelerde boşanma olaylarının yaşanmasına, aldatmaların çoğalmasına, duyguları yanlış yönlendirme ve ahlaki yozlaşma gibi zararlara sebep oluyor.

EĞİTİM VE DEVLET DAİRELERİNDEKİ YASAKLAR, EN BÜYÜK SIKINTILARIMIZ

Başörtülü bir hanım olarak toplum içerisinde ne tür sıkıntılarlarla karşılaşıyorsunuz?

Türkiye´de tesettürlü olup da sıkıntı yaşamayan kimse var mı? Üzerimizde kimliğimizin bir parçası olan tesettürümüzle eğitim sıkıntısı ve devlet dairelerindeki yasaklar bizim en büyük sıkıntılarımız arasında. Müslüman kadın çalışabilir ve sosyal hayatta olabilirken, biz örtümüzle bunları yapamıyoruz. Olaya diğer yönden bakarsak, erkekler açısından da bir sıkıntı söz konusu. Resmi dairelerde kaç erkek inancını yaşayabiliyor ki? Kaç resmi dairede vakit namazlarının geçmemesi için bir sistem kurulmuş ki?

Peki, sizin bizzat yaşadığınız olaylar var mı?

Tesettürümüzle bir hastanede inancımıza uygun bir tedavi süreci yaşayamıyoruz. Mesela; bir hastanede emar çektirecektim. Emar çekilmesi için de hijyeniklik söz konusuydu. Emar çekimi için 2 ay sonraya süre verilmişti. Ben de hijyenik olması açısından özel olarak, emar çekimlerinde kullanılan kıyafete benzer beyaz, yeni, sıfırdan tesettürümü sağlayacak bir kıyafet diktirdim. Hastanede doktor kıyafetimden dolayı beni aşağılar, hakaret eder şekilde, "buraya böyle giremez misiniz?" şeklinde tepki gösterdi. Oysaki doktorların verdiği kıyafet ile benim giydiğim kıyafet arasında sadece ölçü farkı vardı. Eğer, hijyenden bahsediyorlarsa benim giydiğim kıyafet daha hijyenikti. Çünkü ben bu kıyafeti ilk defa giyecektim, hastanedeki kıyafeti ise benden önce birçok hasta zaten giymişti.

Başka bir örnek vermek gerekirse, geçtiğimiz yıl ehliyet almak için resmi daireye gittiğimde yazar olduğumu belirtmiştim. Tesettürümden dolayı sırf bana hakaret olsun diye, "imza atmayı biliyor musunuz?" şeklinde aşağılar bir şekilde soru sorulmuştu.

Bunların haricinde yolda yürürken, `defol İran´a git´ diyenlerden tutun da, çok iyi hatırlıyorum bir kadın, tesettürümü başımdan tutarak, `çıkar şunu´ şeklinde üzerime saldırmıştı.

İSLAMİ kimliğin bir parçası olan tesettürleri ile inançları doğrultusunda yaşamaya çalışan mütedeyyin kişiler, nüfusunun yüzde 99´u Müslüman olan ülkemizde yıllardır zenci muamelesi görüyorlar. Tesettürlülerin, sosyal hayatta kullandıkları mekânlar "kamusal alan" bahanesiyle yüzlerine kapanırken, özgürlükleri kısıtlanıyor ve ikinci sınıf vatandaş muamelesine maruz kalmalarının önüne bir türlü geçilemiyor.

Bu sıkıntıları yaşayan kişilerden bir tanesi de Zamanın Zeynebi (ZEYNEPDER) Derneği Genel Başkanı 12 adet eseri yayınlanmış bir yazar; Sabiha Ateş Alpat... Yazar Alpat, tesettüründen dolayı gittiği hastanelerde aşağılandı ve hakaretlere maruz kaldı. Ehliyet almak için resmi daireye gittiğinde ise burada da benzer bir uygulama ile karşılaşan Alpat, kendisini yazar olarak belirtmesine rağmen sırf hakaret amacıyla, "imza atmayı biliyor musunuz?" şeklinde sorularla muhatap olduğunu kaydetti.


Sabiha Ateş Alpat, yaşadığı bu tür sıkıntılarının haricinde yolda yürürken dahi, `defol İran´a git´ şeklinde tacizlerle karşılaşırken, bir kadın tarafından, `çıkar şunu´ şeklinde saldırılara da maruz kaldı. Sabiha Ateş Alpat ile tesettürlü bir hanımın ülkemizde neler yaşadığını, Müslümanın gündeminde ne olması gerektiğini, İslâmî kimliğin gerekliliklerini, kitle iletişim araçlarını nasıl kullanmamız gerektiğini, aile yapımızın nasıl olmasını ve yayınlanan ahlaksız dizilerin aile yapımıza verdiği zararları konuştuk...

RÖPORTAJ: HÜSEYİN KULAOĞLU

VAKİT 
  
2010-02-11 10:06:43 

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !