Ahmet Kalkan:"Başköşeye oturturuz" demeyi çok isterdim. Erkeğiyle, hanımıyla müslümanın bugün bir yere oturması değil; belini doğrultup kalkması, ayaklanması gerekmektedir. Ne çektiysek zaten oturmaktan, yatmaktan çektik. Âkif´in dediği gibi, "bugün gülmeye değil; ağlamaya bile vaktimizin olmadığı" bir gündür. 

Nereye oturtabiliriz? Müslüman hanımın misyonu çerçevesinde günümüzde Müslüman hanımların çok az bir bölümünü İslâmî hareketin merkezine oturtabiliriz. "Zamanın Zeynepleri" gibi kemiyet yönüyle az, ama kalite yönüyle öz hanım kardeşlerimiz, sancağı erkeklerden daha yükseklere ulaştırmanın destansı gayretini gösteriyorlar. Asırlardır sosyal hayattan, İslâmî çalışmalardan, dâvâdan, hatta câmilerden uzaklaştırılan Müslüman kadın, kimliğini kazanıp hayırda erkeklerle yarışacak düzeye geliyor.   

Müslüman hanım, geleneğin haremlik-selâmlık, kaç-göç anlayışı ile modernizmin her konuda özgürlükçü, adâlete ters düşse de eşitlikçi ve hatta feminist anlayışı arasında dengeli bir yol bulma çabası içinde. Evinde dış dünyaya kapalı olmayı haklı olarak kabullenemeyen günümüz Müslüman hanımı, kendi İslâmî kişiliğiyle toplumda nasıl yer alacağı arayışı içinde. Bu konuda müslümanca bir gelenek oluşturmamız epey zaman alacak gibi geliyor. İfrat ve tefritlerden henüz kurtulmuş değiliz. Ama olumlu gelişmeler hiç de azımsanacak gibi değil. Ben, hiçbir zaman umudumu yitirmedim; şimdi ise eskisinden daha fazla umutluyum. 
  
Kadın ile erkek el ele vererek toplumun meselelerini birlikte çözmeye başladıkları an, Kur'ân-ı Kerim'in amaçladığı hedef gerçekleşmiş olacaktır: "Mü'min erkekler ile mü'min hanımlar birbirlerinin velîleri/dostlarıdır; iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar."  Bir İslâm toplumunun ancak bu şekilde gerçekleştirilebileceği hiçbir zaman unutulmamalıdır.  

Kadının toplumsal hayata katılmasının ve bunun gereği olarak erkeklerle görüşmesinin İslâmî âdâbını, Kur´an ve Sünnet belirlemiştir. İslâm, âdâbın, terbiyenin zirvesidir. O edepleri, ahlâkı ve nâmusu korur, güzel ve faydalı yaşayışın akışını durdurmaz, münkerden uzaklaştırır, iyi ve güzele yöneltir, kötü eğilimleri terbiye eder, kadın ve erkeği eşit olarak huzura kavuşturur. Böylece farklı cinse karşı küçük düşürücü, saygınlığı giderici, aşırı duygusal davranıcı hareketler olmaz. Gerek elbise, gerek konuşma, gerekse bazı zorluklara sebep olan hareketler konusunda olsun müslüman hanımın, erkeğe oranla bağları daha fazladır. Kadın bunlara, erkeklerle görüşmeyi zorunlu kılan meşrû ihtiyaçlarını ve hayatî maslahatlarını gerçekleştirmek için tahammül eder. Bu tür ihtiyaç ve maslahatlar artınca görüşmeler de artabilir, ihtiyaç ve maslahatlar azalınca karşılıklı görüşmeler de azalabilir.

İslâmî yükümlülükler ve tevhid emaneti yönüyle, yeryüzünde halifelik misyonunu üstlenmek için kadın-erkek ayrımına yer vermeden tüm insanlar olarak sorumluluklarımızı kuşanmak zorundayız. Hanımlarla erkeklerin İslâmî hareket, ilim ve tebliğ çalışmalarında nasıl yardımlaşabilecekleri konusunda geleneksel ve modernist yöndeki aşırılıklardan kaçınarak uygun yolu bulmalı ve bunu sistemleştirmeliyiz. Toplumu güzelleştirme, İslâmî değişim ve dönüşümü gerçekleştirme hedeflerimiz, insanlığın yarısını, velâyet/velîlik bağıyla bağlı olduğumuz karşı cinsi yok sayarak gerçekleşemez. 

Dâvâ insanı Müslümanlar olarak, inancımız gereği olan tevhîdî hayat tarzını sadece birey olarak yaşamamız yetmeyecek, dâvâmızı çevremize yaymak için meşrû cemaatler, birliktelikler de oluşturmamız gerekecektir. Çünkü İslâm, tüm alanlarıyla tek başına yaşanacak bir sistem değildir. Bunun için de halkın yanlış din anlayışlarını, toplumsal câhiliyyeyi ve tâğûtî düzeni İslâmî değişim ve dönüşüme tâbi tutmak amacıyla tevhidî mücâdeleyi kadın-erkek hep birlikte yüklenmemiz şarttır. 

Bu konuda geleneksel yaklaşımların ve tarihsel yanlış birikimlerin zihnimizi ve gönlümüzü, elimizi ve kolumuzu bağlayan şartlanmışlığını cesaretle terk etmemiz, atalar yolundan ve kör taklitçilikten ayrılmamız gerekmektedir. Aynı zamanda modernizmin sınır tanımayan özgürlüğüne ve hevâî arzuların dayanılmaz isteklerine giden yola da en küçük çapta meyletmememiz icap etmektedir. Kur'an dışı sistemlerin etkisini aşarak Kur'an ve sahih sünnet bütünlüğünden çıkaracağımız ilim, eylem, sosyal faâliyet ve mücâdele metodunu hayata uygulamak gibi zor bir görevle sorumluyuz. Bu emaneti hakkıyla tanıyıp taşıyabilen öncüler olabilmemiz için Müslüman erkeğin öğrenme ve mücâdelesi kadar, Müslüman kadının da gayret göstermesi, öncelikle fikrî açığını ve açlığını gidermesi, Kurânî bilgi ve tevhidî eğitim alarak Rasûlün örnekliğiyle güncel sorumluluklarını îfâ etmesi gerekmektedir. Toplumdaki yanlış inanışları değiştirmek, siyasî ve ahlâkî fitneyi kaldırmak, yerine Allah´ın indirdiği nizamı gücünün yettiği oranda yaşayıp toplumun çeşitli alanlarına yaygınlaştırmak hedefinin zorunlu gerekleridir bunlar. Bu görevleri yerine getiremeyen kadın, İslâmî harekete katılamayacağı gibi, hareketin gelişimini engelleyici bir rol de üstlenebilir. Toplumun yarısını teşkil eden hanımların ilmî, fikrî gelişimini sağlayacak ortamların hazırlanmaması ve onların dâvetçi, tebliğci dâvâ insanı mücâhideler olarak yetişip toplumda yer alacak tarzda imkânlar hazırlanmaması dünyada ümmetin zilletinin önemli bir gerekçesidir. 

Yirmi birinci yüzyılda artık, hanımların tümüyle evlerine kapanması beklenemez. Okul hayatı, sosyal hayatın gerekleri, evlerin bile medyatik aygıtlar, bilgisayarlar sayesinde dış dünya ile büyük çapta ilişkisi hanımların yarınki sosyal hayata tümüyle hazırlanmasını şart kılıyor. Müslüman aileler olarak, bırakın yarınların şirk, küfür ve isyanına karşı tavır alabilecek ve onlarla mücadele edecek nesil yetiştirmeyi, günümüzdeki tuğyâna karşı müslümanca duruş sergileyebilecek gençler yetiştiremiyoruz. Bu konuda yardımını alacağımız yeterli teşkilatlarımız yok, araç gereçlerimiz yok. Hz. Ali´nin dediği gibi, çocuklarımızı bugünkü hayata göre yetiştirirsek onlara yazık etmiş oluruz. Onları yarınlara göre, yaşayacakları zamanın gereklerine göre yetiştirmek zorundayız. Müslüman hanımların tarihsel süreç içinde evlerine kapanıp ilimden, cihadın tüm şubelerinden, İslâmî gayret ve faâliyetlerden mahrum bırakılıp pasifize edilmesinin sebeplerini sorgulamak zorundayız. Bu sorgulama sonucu, yüzlerce yıllık ihmalin neticesi olan ihtiyaçlarının tespit edilip çözümlenmesi gerekmektedir. 

Hanımların desteklemediği, katılmadığı bir mücadelenin başarı şansı çok zayıftır. Şuurlu ve ilim sahibi Müslüman hanımların yön verdiği, önderlik ettiği hanım çalışmalarına büyük ihtiyaç vardır. Bugün bu ihtiyacın zarûrî boyutta olduğu geç de olsa anlaşıldığından, büyük dernek, vakıf ve teşkilatlar hanım çalışmalarına ağırlık verme ihtiyacı duyuyorlar. Hanım çalışması da yapan teşkilatlardaki en aktif, istikrarlı çalışmalar hanımlar tarafından yürütülüyor. Bu, uzun senelerdir tedavi edilmeyi bekleyen hastaların ilaca, doktora hasretinin sona ermesi gibi bir şey. Hanımlar da yüzlerce senedir yeterli ilimden, aktif çalışmalardan, cihaddan mahrum bırakılmanın ezikliğini üzerlerinden atma heyecanlarının sonucunu devşiriyorlar. İslâmî çalışmalar yapan erkeklerimizin çoğu yoruldu, psikolojik baskıların altında gevşedi, iş hayatının kapitalist çarkları altında ezildi, biraz (biraz ne kelime, çok fazla) dünyevîleşti. Böylece hanımlara yer açıldı. Bazı hoşlanmadığımız şeylerde de hayrın olduğu ortaya çıktı. Bayrağı kimi yerlerde hanımlar devraldı. 

Bunun sevindirici yanları elbette çok. Ama bütün bunlar, çalışmaların yeterli olduğu anlamına gelmiyor elbet. Yüzdeye vursak hanımların kaçta kaçı bu çalışmalara katılmaktadır? Hanımlarla erkekler arasında yardımlaşma konusunda hâlâ ciddi problemler var. İslâmî çalışma adı altında yer yer hurâfelerin oluşturduğu bir din anlayışının ya da çağdaş hurâfe diyebileceğimiz şekilde tümüyle modernist ve yer yer feminist yaklaşımların  yön verdiği çalışmaların olması, hiç olmamasından daha iyi değil. 

Hanım çalışmalarını tümüyle hanım hocalar, hanım rehberler yürütmeli, dersleri onlar vermeli, seminer ve faâliyetleri sadece onlar üstlenmeli. Bu, hem fıtrata daha uygundur; insan hemcinslerinin dilini daha iyi anlar, onların yanında daha rahat olur; hem de kuşku ve fitneler daha doğmadan yok edilmiş olur. Bununla birlikte yetişmiş hanım hocaların erkeklere oranla sayıları yok denecek kadar az. Gel de, "illa bir üniversitede okuyacağım" diye tutturan, başörtüsünü üniversite için engel gören ya da görmeyen idealist kızlarımıza kızma! Kızım, senin başörtüne bile düşman olan (ya da sırf oy için sanki çok büyük bir lütuf imişcesine ve sadece üniversitede ve sadece başörtüsü yasağını kaldırmakla övünecek olan iktidarın), temeli vahyi toptan red ve inkâra dayalı eğitim sistemine kendini mahkûm sayma! Sen, eğer Allah için okuyup okuduğunu Allah yolunda kullanacaksan, üniversiteler ve sonrasında o diploma ile yapacağın işler buna hiç de müsait değil. İlim, Kur´an´ın tanımıyla vahiydir, Allah´tan gelendir. Bırakın insanı müşrik yapma görevi üstlenen sözüm ona bilimi, "faydası olmayan ilimden bile Allah´a sığınan"  bir Rasûlün ümmeti kızlarımız, bugün farz-ı kifâyeden çıkmış ve farz-ı ayın haline gelmiş olan "hoca hanım" olma görevlerini ihmal etme lüksüne sahip olamazlar. Bugün toplumun, cahil bırakılmış hanımların, "hoca hanım"lara o kadar ihtiyacı var ki... Teşkilatlarımızın, cemaatlerimizin, yanlış hocalar elinde fıtratından uzaklaştırılmış ya da yozlaştırılmış kızlarımızın bu kurtarıcı soluğa ihtiyacı hayatî öneme sahiptir. Tefsir dersi verecek kaç tane hanım hocaya sahibiz? Gerçekten İslâm Akaidini özümseyip Akaid dersi verecek Sabiha hanımlar gibi kaç hoca hanımımız var? Kadınların yığılmış bunca sorularına tatmin edici şekilde cevap verebilecek ve problemlerine çözüm üretecek çapta kaç hanım hocamız var? Soruları çoğaltabiliriz. Öyleyse bu ihtiyaçların farkında değilse bir üniversite adayı başörtülü kızımız bu nasıl şuurdur? Farkında olduğunu düşündüğü halde kendine nasıl bir görev düştüğünü bilmiyorsa bu nasıl dini anlayıp yaşamadır?

Geçiş sürecinde elbette erkek hocalardan da yararlanılabilir. Ashâbdan Ebû Saîd (r.a.) anlatıyor: "Kadınlar Rasûlullah (s.a.s.)´a dediler ki: "Ey Allah´ın Rasûlü! Sizden (istifâde husûsunda) erkekler bize gâlip çıktı (yeterince sizi dinleyemiyoruz). Bize müstakil bir gün ayırsanız!" Rasûlullah (s.a.s.) bunun üzerine onlara özel bir gün ayırdı. O günde onlara vaaz u nasihat etti, bazı emirlerde bulundu..." 
 
Peygamberimiz, hanımlar konusunda erkeklere şu emri vermiştir: "Allah´ın kadın kullarını Allah´ın mescidlerinden men etmeyiniz."  "Birinizin hanımı mescide gitmek için izin talep ederse ona engel olmasın (izin versin)."  Bugün, mescidler, asr-ı saâdetteki fonksiyonlarının hemen tümünden mahrum bırakılmış durumda; yaşadığımız coğrafyadaki tüm imamlar devlet memuru, tüm mescidler de devlet dairesi haline gelmiş durumda. O yüzden mescidlerin yapması gereken özgür İslâmî faâliyetleri dernek, vakıf ve benzeri cemaat kurumları üstlenmektedir/üstlenmelidir. Hanımların bu tür çalışma yerlerine gitmek istemelerine yasak koymak, Rasûlullah´ın emrine ve sünnetine ters düşmektir. Tam tersine, erkeklerin kendi hanımlarına yeterli vakit ayırıp onları yetiştiremediklerinin vebalini hafifletmeleri için, onları kendi yerlerine yetiştirecek mekânlara teşvik etmeleri Müslüman olarak kesin görevleri arasındadır. "Ey iman edenler! Kendinizi ve ehlinizi/ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun..."   

Hanımların ihmalinden ve hanımların eğitimine yönelik İslâmî kurumların oluşturulamamasından da kaynaklanan sebeplerle İslâmî mücâdelede gerek bilgi, gerekse tecrübe açısından erkeklerin birikimi daha fazladır. Ve bu birikimlerden, tecrübelerden Müslüman hanımlarımızın da faydalanması zorunludur. Kadınların her alanda olduğu gibi, İslâmî faâliyet sahasında da erkeklerden tamamen ayrı yaşaması ve aralarına geçilmez duvarlar tesis edilmesi ifrat çizgisidir. Geleneksel kesimin din diye sarıldığı bu yanlış örf düzeltilmeli ve aşılmalıdır. Ancak, geleneksel düşünce eleştirilip aşılmaya çalışılırken ikinci bir yanlışa düşülmemelidir. Müslüman kadınların kendi aralarında iletişim kurma, çalışma yapma ve faâliyet gösterme imkânları varken ve bu yeterliliğe sahiplerken bu imkânı kullanmayıp erkeklerle birlikte denetimsiz, örneklik teşkil etme açısından bütünlükten kopuk ve sorumsuz ilişkiler kurulması veya çalışmalar yapılması gereksiz ve beraberinde sakıncalar taşıyan bir durumdur. Bu irtibat ölçülülük, saygı, iffet duygularıyla kurulan denetimli ve sınırlı bir ilişkiye dayanmalıdır. Bu konuda güzel bir geleneğe, İslâmî, Kur´anî bir örfe sahip değiliz. Çok kısa bir zaman diliminde asr-ı saâdette oluşan bu kadın-erkek yardımlaşması ve dayanışması, 1300 yıldan fazla bir zamandır olması gereken yere bir türlü oturtulamamıştır. O yüzden bu güzel sünnetin oluşması için takvâya daha bir özen göstermeli, modernizme ve şeytanî dürtülere giden yolu tümüyle tıkamak için çok hassas olmalıyız ki, kaş yaparken göz çıkarmayalım. Bu konuda bir yanlış tavır, bundan sonraki güzel çalışmaların önünü de tıkayacak, çok uzak çevrelere bile zararı dokunacaktır.
 

113

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !