Öğrettikleri ilk konu ise "Tevhid' dir. Peygamberler karşısında insanlar hep iki sınıf oldular. Çağrıyı kabullenenler ve kabullenmeyenler. Her iki cenahın birbirlerinden; iman açısından, amel (yaşantı) açısından, ahlâk açısından, siyasi, ticari, sanat, edebiyat vb gibi hayatı ilgilendiren konular açısından farkları vardır. Çünkü Peygamberi kabullenenlerin ,Peygamber öğretisiyle yeni baştan inşa  olmaları sorumluluk gereğidir. Peygamberler niçin gönderildiler? Ne yaptılar? Nasıl yaptılar? Tüm bu soruların cevabını vahiyden almak zorunluluğu vardır. Zira, akli yaklaşımlar Peygamberleri ya insan üstü bir varlık algısına ya da indirgemeci, aradan çıkarıcı, sadece mesajları naklederek işinin bittiği algısına itiyor. Her iki algı da, vahyin öğrettiği Peygamber algısına terstir.
Peygambere iman edip O'nu sahiplenenler, hayatın merkezine Peygamberin çağrısını ve  Peygamberin örnekliğinde koyarlar. Daveti kabul edenler öncelikle neye çağrıldıklarının ve neyi terk etmek zorunda olduklarının farkına varmalılar. Peygamberi hayatının merkezine almak, imanın sorumluluğundan doğan bir vecibedir.

Peygamberlerin çağrısı, karanlıklardan nura çıkmak içindir. Ayeti kerimede şöyle buyrulmuştur;

"Elif -Lâm- Râ. Bu Kitâb'ı, Rablerinin izniyle, insanları karanlıklar­dan' aydınlığa, O yegâne üstün ve övülmeğe lâyık olan yoluna çıkarman için sana indirdik".(İbrahim:1).

İlgili âyetle, Hz. Muhammed'e (A.S.) indirilen kitabın ne amaçla indirildiği belirleniyor ve bu dört madde halinde özetlenerek açıklanıyor;

1—  Kur'ân, bilgisizliğin, inkâr ve azgınlığın, zulüm ve haksızlığın ge­tirip yaydığı karanlıkları Tevhit nuruyla, risâlet güneşiyle gidermek, insan­ları bu karanlıklardan çıkarıp kurtarmak için indirilmiştir.

2—  Kur'ân, sadece insanları karanlıklardan çıkarmakla kalmaz, on­ların kalp ve kafalarına Allah'ın varlığını, birliğini, kudretinin sınırsızlığını, rahmetinin genişliğini işlemek üzere gönderilmiştir.

Böylece Kur'ân cehaletin, inkâr ve ahlâksızlığın karanlık bulutlarını kaldırırken, ilmin, ahlâkın, fazilet ve adaletin; hakseverlik ve yardımda bu­lunmanın meşalesini gönüllerde yakmayı ihmal etmez.

3—  Kendilerini ilâhî maarifin bu düzeyine getirenlere, yegâne üstün­lüğün Allah'a ait olduğunu ve övülmeğe de ancak O'nun lâyık bulunduğu­nu, Kitab-ı Mübîn ibâdet ambalajı içinde takdim eder.

4—  Peygamberin (A.S.) kendisine indirilen bu kitabı, belirtilen gaye ve amaç doğrultusunda tebliğ etmek ve irşatta bulunmakla görevli bulun­duğunu, yine kitabın kendisi açıklar  .(İlmin ışığında Kur'an tefsiri .C. Yıldırım).

Hayatımız, tevhid esaslarıyla şekillenmişse, Peygamber hayatımızın merkezinde demektir. Peygamberin çağrısında Tağut'tan kaçınma vardır.

"And olsun ki, her ümmete, «Allah'a kulluk edip tapın, azdırıp saptırıcılardan kaçının!» diyerek (uyarıda bulunan) bir Peygamber gönder­dik. Onlardan kimini Allah doğru yola eriştirdi; kiminin de üzerine sapıklık (damgası vurulması) hak olmuştu. O halde siz yeryüzünde gezip dolaşın da (Hakk'a karşı gelip Peygamberleri) yalanlayanların sonunun ne olduğu­nu görün."(Nahl:36).

Allah'ın koyduğu haddi aşanlardır tağutlar. Allah'ın kanunlarına rağmen kanun icat edenlerdir tağutlar. Hayata dair ölçüleri, Allah'tan alınmasına razı olmayanlardır tağutlar. Tağutları hayatından def etmişse bir insan, Peygamber hayatın merkezinde demektir. Peygamberler Allah'ın dinini tebliğ ederken kimseden korkmazlardı.
.
"Onlar Allah'ın emirlerini insan­lara tebliğ ederler. Allah'tan kor­karlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlardı. Hesap görücü olarak Allah yeter."(Ahzap:39).

Peygamberi hayatın merkezine almak, O'nun bıraktığı yerden davayı sürdürmek demektir. Bıraktığı emanetlere sahip çıkmak  ve bu uğurda Allah'tan korkup başka hiç bir şeyden korkmamaktır. Münker gördüğünde gerekeni yapmak, Peygamberi hayatın merkezine almaktır. Hayatta her bir kimsenin rol modeli vardır. Her kimsenin bir kahramanı ve her kimsenin bir lideri vardır.

Ahlâkta örnek aldığın kişi  Peygamber ise ve seni görenler davranış biçiminden, ahlâki duruşundan O'nu hatırlıyorsa, Peygamberi hayatın merkezine almışsın demektir.

 "And olsun ki, sizin için, sizden Allah'a ve âhiret gününe kavuş­mayı umanlar ve Allah'ı çokça ananlar için Resûlüllah'da güzel örnekler vardır."(Ahzap:21)

"Cenâb-ı Hak bu âyetle mü'minlere; münafıkları ve içinde küfür maya­sı taşıyanları değil, her bakımdan Resülüllah'ı (A.S.) örnek edinmelerini, O'nu izlemelerini, O'na uymalarını emrediyor. Zira Hz. Muhammed (A.S.) imânın doruğunda, cesaretin son çizgisinde, kahramanlığın erişilmesi âde­ta mümkün olmayan noktasında, güzel ahlâkın en üst derecesinde, insan sevgisinin en güvenilir düzeyinde, adalet ve faziletin en ön şaftında bulu­nuyordu. Ne yaparsa Allah için yapar, ne konuşursa O'nun için konuşur­du. O bakımdan Allah'a ve âhiret saadetine selîm bir kalp, güven dolu bir duygu ile kavuşmayı arzu edenler için şüphesiz ki tek örnek ve misal Hz. Muhammed (A.S.) Efendimiz'dir. O, savaşta da örnektir, barışta da örnek­tir."(1)

O (sav) Devlet başkanının hayatının merkezinde ise, en güzel örnektir.
O (sav)  Ordu komutanının hayatının merkezindeyse, en güzel örnektir.
O (sav) Bir babanın hayatının merkezindeyse, en güzel örnektir.
O (sav) Dede için, komşu için, arkadaş için, dost için, iş ortakları için en güzel örnektir. O (sav) Cemaat lideri için, en güzel örnektir.
O'nu (sav) örnek almayanlar, peşlerinden gidilmeye lâyık olamazlar.
O'nu hayatının merkezine alanlar için, anlaşılmaz meselelerde  çözüm merciidir.

"Hayır, hayır! Rabbine and olsun ki, aralarında tartışıp çekiştik­leri şeylerde seni hakem kabul edip sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir bağlanışla bağlanmadıkça imân etmiş olmazlar"(Nisa:65).

Modernizm, ısrarla  karanlığına  çekiyor mu?  Demokratik demagojiler kafaları mı karıştırdı? İşte çözüm için gösterilen yol. Her hangi bir konuda ayrılığa mı düşüldü? İşte ayetin gösterdiği yol.

O'nu  (sav ) Hayatın merkezine alarak;

Tevhidi ve şirki
İhlâsı ve ittikayı
İhtilâfı ve ittifakı
Barışı ve savaşı
Siyaseti ve idareyi
Dostluğu ve kardeşliği,  O'ndan öğrenip hayata taşımak durumundayız.

Şimdilerde O'nsuz bir  İslâm empoze etme çabaları revaçta olsa da, hadisleri hakkında yerli yersiz tartışma çıkarsalar da, tüm bu karanlık tartışmaların içerisinden vahyin ışığıyla çıkabileceğimizi unutmamalıyız. Ne buyurmuştu Rabbimiz;

 "De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Al-i İmran:31)

 

Not:misak dergisi Nisan sayısı için yazılmıştır

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !