Bismillahirrahmanirrahim…

Nimet denilince genel olarak akla gelenler; ekmek, su, yiyecek içecek vb. türden şeyler oluyor toplumda. Lakin nimet çok kapsamlı bir kavram olup, Allah (c.c.) tarafından insanlara, iman başta olmak üzere her çeşit iyiliğin verilmesi ve her çeşit zararın insandan uzaklaştırılması anlamına gelmektedir.

Aslında Allah’ın insanoğlu için vermiş olduğu her şeydir nimet, sahip olduğumuz her bir şey…  Göz, kulak, el, ayak gibi azalarımız ve kalp… Mümin/e bir eş, kardeş, dost… Ev, araba, mal, mülk… Anne, baba, evlat… Zaman, sağlık, ilim vb.

“De ki: "Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir?”(Yunus, 31) Nimeti nimet yapan, verenin Maliku’l Mulk ve Zu’l Celal-i vel İkram Allah olduğunu bilip O’nun yolunda kullanmaktır. Verilen her bir nimetin, yaratılış gayesi vardır; hiçbir şey amaçsız ve plansız değildir. Ancak yaratılış gayesi doğrultusunda kullanarak verebiliriz nimetin hakkını, eda edebiliriz şükrünü ve tabii hesabını.

“Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?”(Secde, 9) Göz dedik mesela… Kullanabilene ne büyük bir nimet… Eğer kişi, -geçici- sahibi olduğu gözünü Allah’ın yasakladığı şeylere bakmaktan sakındırır; Allah kelamı, ilim vb. meşgul eder; yaratılmışları inceler ve tefekkür ederse ne ala… Kaldı ki Allah’ın bizlere armağan etmiş olduğu gözlerin asıl amacı da bu olmakla birlikte, al sana ibadet. Diğer taraftan eğer kişi bu nimeti amacından saparak kullanırsa işte o zaman hesabı ağır. Yani bu nimet, nimet olmaktan çıkıp belası olabilir kişinin.

Aynı şeyleri kulak ve kalp için de söylemek mümkün. Eğer kulak, hakkı dinlemez de haramı dinlerse; kalp, çirkin işlere buğzetmez de meylederse; sevgiyi Allah için değil de başka şeylere çarçur ederse… İşte o zaman şükrü eda edilemez ve insanı belaya sürükler. Çünkü sahip olunan her şey ya nimettir kullanabilene ya da beladır. Bir şey ya İslam içindir ya da cahiliye için; ya dünyalık uğrunadır ya da ahiretlik. Allah azze ve celle şöyle buyurmuş: Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.” (Araf, 179) Yani amacı dışında kullanma diyor Allah, harcama diyor başka uğurlarda; yoksa ahseni takvimden çıkıp da esfeli safiline kayarsın. Nimeti veren Allah, sormaz mı hiç hesabını; biz insanoğlu bile ödünç verdiğimiz en ufak bir şeyi sapasağlam geri almak isterken..?

Bu gibi nimetlerin yanı sıra zaman da büyük bir nimettir. Öyle kıymetli bir nimettir ki Allahu Teâlâ yemin etmiştir ona. “Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (Asr 1-3) Hepimiz biliyoruz ki Allah’ın üzerine yemin ettiği şeylerin ehemmiyeti bir hayli çoktur. Her bir saniyemize, yaşantımıza bizle birlikte şahit olan zaman… Peki, nasıl harcıyoruz zamanımızı? Aslında ne kadar yersiz bir kelime ‘harcamak’. Mümin kul, zamanını harcamaz; değerlendirir ancak. Çünkü bir şeyi harcamak demek, tüketmek demektir. Mümin, Allah için değerlendirir vaktini; vakti verene, vakti vererek… Ne yazık ki bizler, tüketiyoruz zamanımızı; bilemiyoruz kıymetini ve şahit edemiyoruz hayırlı işlere. İbn Abbas (ra)’ın naklettiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman.” (Buhari, Rikak, 1)

Etrafta o kadar çok vakit hırsızı var ki: amaçsızca kullanılan sosyal medya, bunlardan bir tanesi. Aslında çağın en meşhur, kıymetli ama bir o kadar da bela olabilecek bir nimeti sosyal medya. Şimdi, bakıyorum günümüz toplumuna milyarlarca insan var ve birçoğunun sosyal medya hesabı hatta hesapları var: Whatsapp, Facebook, İnstagram, Twitter başta olmak üzere daha birçok hesap…

Ne demiştik başta: Verilen her bir nimetin bir amacı var ve şükür gerektirir. Sosyal medya da bir nimet olduğuna göre, acaba hakkını verebiliyor muyuz layığınca? Niçin sosyal medya hesabımız var? Boş vakitlerimizde bir göz atalım diye mi yoksa gerçek manada Allah için bir şeyler okurum, öğrenirim diye mi? Evet şurası bir gerçek ki artık birçok âlim, ilim erbapları sosyal medya hesapları üzerinden birçok kitleye ulaşabiliyor. Bugün her şey bir ‘tık’ mesafesinde. (Elhamdulillah)

Diğer taraftan, sosyal medyanın bela olması var ki o da şöyle: Şimdi herkes yediğini, içtiğini, ne hissettiğini veya hissetmediğini, gittiği gördüğü yerleri, kişileri, özel anını, özel olmayan anını paylaşır olmuş ve adeta bu bulaşıcı bir hastalık haline gelmiş durumda. İnsanlar paylaşmadan duramıyor ve ne yazık ki kocaman bir AMAÇSIZLIK uğruna.

Neden kardeşim neden bu kıymetli vaktini bir hiç uğruna harcıyorsun? Sana ne milletin ne yiyip içtiğini görmekten; ya da neden paylaşıyorsun ne yiyip içtiğini kardeşim Afrika’da bu kadar insan açken? Neden eşinle, dostunla, çoluk çocuğunla yaşadığın özel anları gösteriyorsun millete mahremiyete dikkat etmeden? Paylaştığın her kareden sorumlusun kardeşim, sorumluyuz! Allah için olmayan her şey bela bize kardeşim bela! Uyma modernizmin getirmiş olduğu şu lanet sürü psikolojisine! Unutma ki her bir anımız kayıt altında ve sen o resimleri çekip paylaşırken senin de resmin çekiliyor.

“Onlar, 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir.” (Mü’minun, 3) diyor Allah kardeşim. Her bir işinde, paylaşımında bunu düşün kardeşim düşünelim inşallah ve böyle bir belayı nimete çevirebilelim…

Velhamdulillahi Rabb-il âlemin…

   

 

 

Yorum Yap

  • Nebahat ARUKASLAN 16-02-2018 00:07

    Yüreğine ve kalemine sağlık kardeşim.