Adeta çağın kutsalı haline getirildi. Zihin algılarıyla oynanan insanlık, modernizmin iyi bir şey olduğunu sanarak her gün biraz daha modernitenin  pençesinde özünden uzaklaşmaktadır.

Modernizm öz ifadeyle yeniliği, yenileşmeyi ifade ediyor. Hiç kuşkusuz yenilik güzeldir peki kime, neye göre yenilik ? İşte bu soruların cevabı bulunmadan dalındı modernizmin yenilik serüvenine.

Modernizm, köke bağlı kalmadan yeniliği ifade eden bir kavramdır. Yenilik ama hiç bir değere bağlı kalmadan yenilik! Haz ve hız tutkunluğu. Akla ne eserse onu yapabilme özgürlüğü, arzu tatminine bağlı bir olgu. Tüketimi dayatan,  tükettikçe stres atacağını düşünen ama ne acıdır ki tükettikçe tükenen  bir toplum algısı, modernizm! Modernizm tüm zevkleri dünyada yaşamayı önerir. Modern insan, cenneti dünya zanneder.

Birde "Medeniyet" kavramı var. Medeniyet ile modernite kavramları mahiyet olarak birbirlerinden farklıdır. Medeniyet;  görgü, nezaket, zarafet halini ifade ederken, modernite yukarıda da değindiğimiz gibi köksüz bir değişimi ifade eder.


Müslümanlar ve Modernizm!

Müslümanların modernleşme sürecinin, son yıllarda hız kazandığı gözle görünen bir gerçektir. Tercihini bir yaşam biçimi, bir din olarak moderniteden yana yapanlara diyecek sözümüz yoktur, olmamalı da. Zira "Dinde zorlama yoktur". Asıl bizim canımızı acıtan, Müslümanların modernleşmesidir. Din bir yaşam biçimidir, insanın davranış duygu ve düşüncelerini  düzenler, şekillendirir.

Kimdik biz? Yenilenme konusunda ölçümüz ne olmalıydı? Önümüze ne konulduysa, tefrik etmeden sahiplenmek bize yakışmazdı. Dünyaya niçin gelmiştik? Ve sonra nereye gidecektik? Hesap gününe inanmayanların, hayatlarını vahiyle şekillendirmeleri için hiç bir sebep yok. Ya peki inananlardan istenen hayat şekli  nasıldır?  "Şüphesiz, sana bu kitabı hak ile indirdik; öyleyse sen de dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet et". (Zümer:2).

Hayatı yaşarken, katıksız olarak Allah'ın emirlerine göre yaşamak, tüm hükümleri, ölçüleri, değerleri O'nun kitabından almakla mümkün olur.

 "Halis kılmak". Hayatın renginin sadece İslâm olması. İslâm'dan başka hiç bir ölçüyü, değer ölçüsü olarak kabul etmemek.

"Allah'ın boyası (ile  boyanın). Allah' (ın boyasın) dan daha güzel boyası olan kimdir? Biz (yalnızca) O'na kulluk edenleriz. (Bakara:138)

Alimler, ayette geçen boyadan kastın, İslâm dini olduğunu söylemişlerdir. Allah'a tam teslim olun ve hayatınızda yaptığınız her işin rengi İslâm olsun. Allah (cc)
"Sizin için dîn olarak İslâm'dan razı oldum" (Maide suresi 3) buyurmuştu.

Modern Müslüman (!) bir türlü buna razı olamadı.

Ekonomiye kapital boya

Yaşantıya modern boya

Siyasete demokrat boya

Namaz ve oruç gibi bir takım kişisel ibadetlere de İslâm boyası vurmak, hevalara kolay ve hoş geldi. Oysa ki bu ancak rengârenk olmak anlamına geliyordu, lâkin zihinler ecnebi fikirlerle kirlendiğinden vahameti fıkıh edilemedi. Mümin'den istenen bu değildi. Hayatta sadece tek bir  boya (din/yaşam şekli) hakim olacaktı. Nitekim ayette şöyle buyrulmuştur "Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'ı seçip-beğendim.. (Maide:3).

Eksik kalan hiç bir nokta yoktur, her çağa hitap edecek evrensel bir özelliğe sahipti vaaz edilen din. Her ne mesele varsa çözümü, ilkesi, hükmü kendine münhasırdı. "Kim İslâm'dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır. (Al-i imran:85). Ayet gayet açıktır. Kim İslâm'a uygun olmayan bir iş, bir amel yaparsa o ondan kabul edilmeyecektir. Yol olarak sıratel mustakim gösterilmiş, diğer tüm yolların delâlet olduğu vurgulanmıştır.

"Bu benim dosdoğru olan yolumdur. Şu halde ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın. Bununla size tavsiye etti, umulur ki korkup-sakınırsınız"(Enam:153).

Hiç kuşkusuz bu batıl yollardan birisi de modernizmdir. Modernite  bilinçli  bir şekilde yaygınlaştırılmaktadır. Fesadın yaygınlaşmasından nemalananların,  toplumu  modernizme kurban etmek için her türlü  imkânı kullandıkları  malûmdur. Savrulan, silikleşen kimlikler, eriyip giden şahsiyetler, her geçen gün uzaklaşılan değerler. Kur'an evlerde misafir hükmünde bırakıldığı müddetçe, hızını kesmeden devam edecek.

Modernizme Aileler Kurban gitti.

Evlerimiz ayetlerin okunduğu, hikmetin kavrandığı, mücahitlerin yetiştiği birer okuldu. Şimdi yarışma programları, evlilik programları okunmuyor mu? Temelinde tevhid vardı, takva vardı, terbiye vardı. Evlerimizde, "Sadece Allah'ın dediği olur" ilkesinden ödün verilmezdi. Huzurun, hudunun, sükûnun adresiydi. Modernist ateşler düştü evlerimize ve stresin, kavganın, huzursuzluğun adresi oldu. Peki ya  Allah (cc) ailelerin nasıl olmasından razıydı? Nasıl kurulmalı ve nasıl devam ettirilmeliydi?


Gözümüz aydın (!). Artık baş örtülü hanımlarda tv ekranlarından koca arıyorlar kendilerine. Aileyi, modernce kurmanın yollarından biri ne de olsa!. Müslümanların  İslâm ve modernizm arasında bir yol tutmak istercesine, sentezleyerek bir tarz oluşturma peşinde. Seküler/modernist algıların en çok vurduğu alanlardan birisidir aile hayatı. Bugün itibari ile boşanmalarda artışın gözlendiği bir zamanda, boşanma sebeplerinin kahır ekseriyeti dünyevi isteklerin yerine getirilememesi veya nefsin tatminsizliğidir. Seküler/modernist algı, İslâmi aile yapısıyla ve hatta geleneksel aile yapısıyla adeta bir savaş içerisindedir. 

Modernizme  Erkekleri Kurban Verdik.

Kavvamdı, Kur'an ın rical diye tarif ettiği adamlar. Aileye, kızına, oğluna, eşine Allah'ın emrettiği şekilde sahip çıkma görevi vardı. Modernizm kulaklarına fısıldadı "Sen modern bir adamsın, eşini kıskanmak gericilerin işi". Hayat müşterekti. Nerede çalıştığı, hangi şartlarda çalıştığı önemli değildi, kadında çalışıp ev ekonomisine katkı sunmalıydı ve daha nice fısıltılar.

Sahi, tv kanallarına koca aramak için çıkan baş örtülü kız, hangi ricalin kızıdır!?

Modernizme Kadınlar Kurban Gitti!.

Kur'an "Saliha hanımlar" diye vasf etmiş, Meryem'i, Asiye'yi örnek göstermişti. "Ana" idiler evlatlarına, namuslarına sahip çıkacak ve  kul yetiştireceklerdi. Hacer olup "Say" yapacaklardı, say'ın anlam ve mahiyetini bilerek. Zira say, egzersiz koşusu değildi. Kadın etkendi, topluma yön  vermede rol sahibiydi, zira İslâm ona  bir kimlik, bir duruş bahşetmişti.

Ya şimdi oynadığı "Modernist" rolü, ona kim yada kimler biçti?.

Sahi çok kıymetli bir hazinesi vardı onun "HAYA". Kazara mahrem bir yeri görülse, hayasından al al olurdu yüzü. Şimdi en mahrem yerini açmasını, modernlik zanneder oldu! Önceden utangaçlığından nişanlandığında dahi nişan yüzüğünü aile büyüklerinden saklamaya çalışırdı. Şimdi modernizm ona, sokaklarda en mahrem hareketleri özgürce yaptırabiliyor. Artık moderndi. Demokrat yalanlarla haklar çizilmişti kendisine, özgürdü artık. Erkeğe muhtaç değildi, çalışır ekmeğini kazanırdı. İstediğiyle beraber olur, canı istediği zaman soluğu boşanmada alabilirdi. Modern oldu ama kadınlığını unuttu!


Modernizime Gençleri Kurban Verdik.

İslâm'da gencin adı Yusuf'tu, Mu'sab'tı, Meryem'di,  Zeynep'ti. Genç, sadece Allah'a kul olma şerefiyle ve Allah'ın dini uğrunda hayırların peşinde koşarlardı.
Modernizm kulvar değiştirtti gençlere. İnternetin, futbolun, müziğin, hazın ve hızın peşinde koşturttu.

 Sahi ne oldu bize? Toplum olarak her geçen gün silikleşen kimlikler neden kaygılandırmıyor?. Ellerimizden kayıp giden gençlerimiz için, neden köklü plân ve projelerin sahibi olamıyoruz?.Kime sorsan, okullarda ahlâkın dibe vurduğunu söylüyor. Her geçen gün biraz daha modernleşiyoruz. Modernleştikçe kan kaybediyoruz, farkında mıyız? Kan kaybından öleceğiz.

İslâm'ı seküler algılarla yorumlayıp, her yeni çıkan çılgınlığa dini bir kılıf uyduruluyor.

Modernizm defile mi yaptı?  Haydi tesettür defilesine.

Modernizm size moda mı dedi? Hemen tesettür modası hazır.

Yeni dünya düzeni, modern dünyanın gereği demokrasi mi dedi? Hemen "İslâmcı" partiler yolda.

Hani ne diye uyarmıştı bizi Hz. Peygamber?  Ebu Saîd el-Hudrî’nin aktarımına göre;

“Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler deliğine girecek olsalar siz de onları takib edeceksiniz.” (Buhari, Enbiya 50; Müslim, İlm 6).

Sahi benzemeyen  ne kalmıştı!.

(Not:Misak Dergisi İçin Yazılmıştır)

 

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !