Kurtuluşun Reçetesi

Hiç kuşkusuz maddi hastalıkların yanında manevi hastalıklar da vardır. Maddi hastalıklarda olduğu gibi manevi hastalıklar da tedavi edilmezse kronik hale dönüşür. Öyle ki kişi yaşayan bir ölü durumuna düşer. İnsanı öncelikle manevi hastalıklara karşı uyaran Rabbimiz, manen ölü olanların artık hiçbir sözü idrak edemeyeceklerini beyan etmektedir. Nitekim ayeti kerimede şöyle buyrulmuştur:"Şüphesiz Sen, ölülere (söz) dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da (yaptığın) çağrıyı işittiremezsin.Ve sen körleri bulundukları sapıklıktan kurtarıp doğru yola eriştirici de değilsin. Sen ancak ayetlerimize inanan kimselere (Hakk'ın sesini) duyurabilirsin. İşte (Hakk'a) teslim olup esenliğe erişenler bunlardır." (Neml:80-81) Kalp manevi hastalıklara duçar olduğundadoğru yolu görmesi çok zor, hatta bazen im­kânsızdır. Hayat/Dünya imanın imtihanından geçtiğimiz bir  alandır ve bilindiği gibi mutlak geçicidir. Hayatın gayesi bir ayeti kerimede şöyle bildirilmiştir: “Mülk (bütün kâinat ve hükümranlığı) elinde bulunan (Allah) ne Mübarektir ve Şanı ne Yücedir. O, her şeye Kâdir ve Muktedir olandır. O, (İslam’a ve insanlığa uygun davranış, ahlâk ve anlayışta) amel bakımından hanginizin daha iyi (daha güzel ve daha verimli) olacağını denemek (ve hak ettiği karşılığı vermek) için, ölümü  ve hayatı yaratmıştır. O, Üstün ve Güçlü olandır, çok Bağışlayandır."(Mülk:1-2). Ahireti kazanmanın yolu manen kalbin sağlıklı olmasına bağlıdır.Maneviyatın sağlıklı olması için ilahi yasaklara karşı titiz bir kalbin sahibi olmak ve aynı zamanda Allah'ın(cc) överek vasfettiği müminlerin vasıflarıyla vasıflanmak gerekir.Tek kurtuluş yolu budur. Kurtuluşun yolunu gösteren ayetlerden birisi de Ahzab Suresi 35.ayettir. Şöyle beyan edilmiştir; "Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren sadık erkekler ve sadaka veren sadık kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır."(Ahzab 35) Ayette geçen özellikler sırasıyla şöyle:

Fazîletlerin Tamamını Kendinde Toplayan On Özellik(1)

«Elbette Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar..»

Cenâb-ı Hak kadınlarla ve dolayısıyla aile yuvasıyla ilgili aydınlatıcı ve yönlendirici emir ve tavsiyelerde bulunduktan, uyulması lüzumlu bir­takım kuralları açıkladıktan sonra, hayata gözlerini açan her insanın, hem dünyasını hem de âhiretini mutluluğa eriştirmesi için şu on vasfı, diğer bir anlatımla, on özelliği kendinde taşımasını konu edinerek en doğru yolu göstermektedir:

1—  İslâm

İslâmiyet Cenâb-ı Hakk'a inanarak teslim olmak, baş eğip itaat et­mektir. Bu manayla, diğer dokuz özelliği kendinde taşıyan kişiye, gerçek anlamda «Müslüman» denir.

Hakk'a teslimiyet, gösterip baş eğen kimse, çevresindeki insanlara da güven ve huzur verir; herkes onun elinden ve dilinden emin olur. Zira di­nin özü ve mayası, «Tevhîd İnancı» doğrultusunda Cenâb-ı Hakk'a kayıt­sız şartsız baş eğip teslimiyet-göstermek ve selâmet yolunu tutup çevre­ye güven ve huzur vermektir. Teslimiyet gösterilirken, Allah’ın emirlerine, Allah’ın istediği gibi kitabın ölçüleriyle  ve sünnetin örnekliğinde olmalıdır.

Değilse emri Allah’tan, ölçüsü hevadan alınan bir teslimiyet değildir. Aynı zamanda  seçmece  bir teslimiyet de geçerli değildir. İslam, seçip beğendiğimizi alacağımız bir tezgah değildir.

Diğer bir deyimle nefsin hoşuna gitmeyen hususlarda da  teslimiyet esastır;  "Hoşunuza gitmese de savaş size farz kılındı." ayetinin manasında olduğu gibi.

2—  İmân

İmân, şartlara uygun olarak dil ile ikrar, kalp ile tasdîkten ibarettir. Kendini bu düzeye getiren kimseye «mü'min» sıfatı lâyık görülür. İslâm, bir bakıma zahirî bir teslimiyeti andırdığından, «müslüman» sıfatından he­men sonra «mü'min» sıfatı getirilmiştir.

3—  Kanıt

İman ve teslimiyet havasında Hakk'a ibâdetle O'nun yüce huzu­runda boyun eğip sadakatte bulunmak anlamına delâlet eden «kanıt» çok yönlü bir kavramdır. Edeple durmak, duâ etmek, baş eğmek, namazda uzun süre ayakta durmak gibi mânalara da delâlet eder.

Böylece İslâm ve îmân, sadakatle kulluğu gerektirdiğinden, o iki sıfat­tan sonra bu sıfat anılmıştır.

4—  Sadakat

Sözünde, özünde, davranışında doğru olup aleyhine bile olsa doğru­luktan ayrılmayan kimseye «sadık» denir. Her şeyin başında Kelime-i Şehadet'i söyleyen müslüman mü'min, iki şehadetin gerektirdiği hususları ye­rine getirme konusunda Rabbine söz vermiş olur ve bu sözüne sadık kal­ması gerekir. İşte Cenâb-ı Hak, yüce huzurunda boyun eğip itaat üzere ibâdet eden kulunu «sadık» sıfatıyla anmaktadır.

5—  Sabır

İman ve İslâm'ın gereğini yerine getirirken dayanma gücünü ortaya koyan, karşılaştığı üzücü olaylara göğüs geren, başa gelen dert ve musi­betlere katlanıp kazaya rıza gösteren; ibâdet meşru iş, ilim ve hayırlı ko­nulara yönelirken azimle devam eden kimseye «sâbir» denilir.

O bakımdan sabır, kısaca olaylar ve işler karşısında sebat gösterme gücünü taşımanın tezahürü olarak tarif edilmiştir. Sabrın en belirgin ola­nı, ilk sadamede kendini gösterenidir, yani ilk sademede dayanma gücünü ortaya koymak, sabrın en açık ve en önemli olanıdır.

6—  Huşu

Allah'ın huzurunda sükûnet, gönül yatışkanlığı, sevgi, tevazu' ve say­gı ile durup edep ölçüleri içinde korkmak anlamına gelen «huşu'» da geniş kapsamlı bir kavramdır. Kendini kulluğun bu çizgisine getiren mü'mine «Hâşi'» denir.

İslâm'ın va'dettiği selâmet yolunda sadakat ve sabrını ortaya koyan mü'mine yakışan güzel vasıflardan biri de, şüphesiz ki «huşü'»dür. O ba­kımdan sadakat ve sabırdan sonra bu sıfata yer verilmiştir.

7—  Sadaka

Sadaka, «sıdk» kökünden türetilmiştir. Gelir kaynağı ve yeterli işi ol­mayan, kazanma imkânı çok sınırlı bulunan fakir ve muhtaçlara; dost ve yakınlara Allah için yardım etmek suretiyle sadakatini ortaya koyan mü'­mine «mutasaddık» sıfatı verilir. Böylece mü'min bedenî ibâdetin yanında malî ibâdette de bulunmak suretiyle doğruluğunu tazelemiş olur.

Sadaka, çok yönlü bir yardımı ifade eder. Şöyle ki, yolda müslümanlara eziyet veren bir şeyi gidermekten tutun da, kişinin kendi eşinin ve ço­cuklarının ağzına koyduğu bir lokmaya ve insanlara karşı güler yüz, tatlı dil izhar etmesine kadar yapılan her iyilik bu kelimenin kapsamına girer.

Şüphesiz Allah'tan saygı ile korkup O'na teslimiyet gösteren mü'min, mal ve servetin amaç değil; gerçek amaca erişmek için araç olduğunu bilir ve kazandığı nimetleri yalnız kendi inhisarı altında tutmaz, fazlasını muhtaç durumda olan din kardeşlerine vermek suretiyle yalnız kendisi için yaşamadığını ve kendisi için kazanmadığını ortaya koyarak toplumdan kop­maz bir parça olduğunu her vesileyle ispatlar.

8—  Oruç

Oruç, daha çok bedenî bir ibâdettir. Hayvanî sıfatı zayıflatıp melekî sıfatı kuvvetlendirmek; nefse karşı hâkimiyet sağlayıp irâdeyi en iyi şekil­de kullanmak demektir. Mü'min sadaka vermek suretiyle malını, oruç tut­mak suretiyle de bedenini temizler.

9—  İffet ve namusu korumak

Bu da oruç ibâdeti gibi, nefsanî arzulara karşı üstünlük sağlamayı; her şeye rağmen meşru' sınırları aşmamayı gerektiren bir sıfattır.

İnsanı kemal derecesine yükselten hasletlerden biri de, şüphesiz ki, namus ve iffeti, emredildiği şekilde korumak; şehevî duyguyu meşru olan yana çevirip kanalize etmektir. O bakımdan oruç ibâdetinden hemen son­ra iffet ve namusu koruma anılmıştır.

10—  Allah'ı çokça anmak

Yukarıda sıralanan dokuz vasfı kendinde toplayan mü'minler nefis ik­liminden uzaklaşır, İblîs'e sırt çevirerek rahmânî aydınlığa doğru yönelir­ler. Böyle olunca da her gün Allah'a biraz daha yakın olma bahtiyarlığına kavuşurlar. Artık kalpleri daha çok Allah ile dolup taşar, O'nun sevgi ve korkusuyla süslenir de oradan dile taşarak kalbî zikirle birlikte dil ile zik­retmeye yönelirler. Bundan derunî zevk duydukları için gece ve gündüz Allah'ı anmayı unutmazlar; işe başlarken, evden çıkarken, oturup kalkar­ken hep O'nu hatırlarlar.

İşte dünya uğrağına gelip ebediyet yolculuğuna devam eden mü'min erkeklerle mü'mine kadınlar bu on sıfatla kendilerini donatıp yönlendirme basîretine eriştiklerinden dolayı Allah onlara mağfiret ve büyük mükâfat hazırlamıştır.

Müslüman olan erkekler ve Müslüman olan kadınlar!

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !