Aksi takdirde yapılan ameller kabul  görmeyecektir. Ve ilâhi sünnet gereği  şirk başta olmak üzere, her türlü manevi kir toplumun genel ahlâkı haline gelince, uyarıcı ve müjdeci olarak peygamberler gönderilmiştir. Bilindiği gibi  Kur'an, evrensel özelliği ile tüm çağları kapsayan  son ilâhi çağrıdır. İniş süreci incelendiğinde  önce insanı her türlü kirden arındırıp sonra da arınan insanın, ailesinden başlayarak  topluma ve dünyaya Kur'an'ın mesajını taşıması emredildiği görülecektir.

İniş  sürecine göre  ilk dört surede;

İlk  inen Alâk suresi; Oku, Allah'tan başka Rab tutma. Tağuta, tuğyana isyan et, itaat etme. Yalnızca  Allah'a secde (itaat) et.

Kalem suresi; "Sen güzel ahlâk sahibisin" denmiş, davetçiye örnek gösterilmiştir. Ve sonra  sana mecnun, irticacı, gerici vs diyecekler aldırma sabret. Ve sakın ahlâksızlara itaat etme. Yunus (as) gibi git demeden gitme, bırak demeden bırakma, mücadeleye devam et.

Müzemmil suresi; İnandın ya,  uyumanın durmanın vakti değildir. Gece kalk, inen ayetleri tilavet et (oku, anla ve gereğini yap). Her türlü yanlıştan, maddi ve manevi kirden, cahiliyenin  tortularından hicret et.

Müddessir suresi; Ey inanan artık kalk ve uyar!. Her türlü ricsi (her türlü kir, maddi ve manevi necaset) terk et. Namazını kıl ve sabret. Göze ilk çarpan  mesajlardır.

 Ayetlerin  mücadele için start verdiğini ve hayatın birinci gayesi olarak, İslâm davasını  inananların omuzlarına yüklediği  aşikârdır. Önce kendisinin arınması ve  bu arınma sürecinden sonra,  yer yüzünün imarı için kalkıp işe koyulması emredilmiştir. Arınma ise üç  noktada istenmiştir insandan;

 1). İMAN TEMİZLİĞİ

Peygamber, Tevhid mesajı ile gelmiş, önce imanın şirkten arınması için çağrı yapmıştır. İnsanları imana çağırmışlardır. Bu iman, hurafesiz, bidatsiz ve şirksiz bir imandır. Tevhid inancı, her peygamberin kendi diliyle gönderildikleri toplumlara " De ki Allah'tan başka ilâh yoktur"  çağrısı vardır. Bu çağrının özetle manâsı şudur.


Yaratan Allah'tır. O halde mutlak otorite  Allah'a aittir "Haberiniz olsun, yaratmak da, yönetmekte (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir. (A'raf:54).

 İbadetlerimin hükmünü koyup emrini veren Allah'tır. Siyasetimin, ticaretimin, hayat tarzımın, ahlâk yapımın, düşünce yapımın, duygu dünyamın, kısacası hayata dair ne varsa hükmünü koyup emrini veren Allah'tır. De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Enam:162)

2). AMELLERİN TEMİZLİĞİ

Amellerin,  körü körüne taklit olmaması, niyetin sadece Allah'ın rızasını kazanmaya yönelik olması ve yapılan ibadetlerin bidatten uzak, sünnete uygun olması gerekiyor ki, arınmış olabilsin. Gösteriş (riya), menfaat veya niyet bozukluğu da, amelleri kirletir. İstenen salih bir ameldir ve salih amel de şöyle tarif edilir.

A). Ameli yapan kişinin,  Müslüman / Mümin olması

B). Sadece ve sadece, Allah için yapması

C). Yapılan amelin, Kur'an ve sünnete uygun olması.

 "Asra andolsun; gerçekten insan, ziyandadır. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka."  (Asr. Suresi:1-3)

3). AHLÂK, DUYGU VE DÜŞÜNCE TEMİZLİĞİ

Tüm yaratıkların içinde insanı muhatap alan Allah, (cc) kulluk için yarattığını beyan etmiş ve hayatın bir imtihandan ibaret olduğunu bildirmiştir. İnsana irade verilmiş ve tercih konusunda serbest bırakılmıştır.

"Nefse ve onu şekillendirene,

 Sonra ona kötülüğü hem de on­dan sakınmayı ilham edene.

 Onu tertemiz yapan kişi muhak­kak umduğuna ermiştir.

 Onu alabildiğine örten kişi ise elbette ziyana uğramıştır."(Şems:7-10).

Nefs,  ruh ve kalp manâsında da kullanılmıştır. Şeriat ilminde ise, insanın içindeki manevî güce nefs denilmektedir. Kişinin öz benliği diyebileceğimiz nefs, iyilik yapma kabiliyetine sahip olduğu gibi, kötülük yapma kabiliyetine de sahiptir. İnsanoğlu bünyesinde iki zıt özelliği beraberinde barındırır. İnsanın çift yönlü olduğunu  beyan eden  bu ve benzeri ayetler,  insan psikolojisini tanımaya yardımcı olan ayetlerdendir. İnsan günah işlediğinde de  nefsi rol oynar,  sevap işlediğinde de nefsi rol oynar. Dolayısıyla kişi kendinde hangi özelliğini öne çıkarırsa, o yön onun tabiatı, karakteri, huyu haline gelir ve sorumlu kendisidir. İkinci bir suçlu olarak nefsini itham etmesi anlamsızdır. Zira o nefs, iyi şeyler yapmaya da müsait yaratılmış ama kişi iradesini iyi yönde değil,  olumsuz yönde kullanmıştır. "Biz ona iki de yol gösterdik." (Beled:10).

 Doğru  ve yanlışı.  İyi ve kötüyü. Hak ve batılı. Güzel ve çirkini Allah  (cc) göstermiştir. Emirleri alan  sahabelerin, vahiyle  yeniden,  yeni baştan şekil almaları imanlarının gereğiydi. "Gece kalk. Ricsi bırak. Çünkü gündüz seni çok yoğun bir meşgale beklemektedir". Dava  yükü basit değil, kolay değil,  lâkin çekemeyeceğin bir yük değildir.  "Çünkü gündüzleri, seni uzun uzun uğraştıracak işler vardır" (Müzemmil:7) "İşler"  سَبْحاً kelimesi kullanılmış, bu yüzmek anlamına gelen kelimedir. Sanki bize "Dünya bir deniz. Gece kalk hazırlığını yap çünkü gündüz yüzmen gerekiyor" deniyor. Denizde yüzmeye ara verirse insan, boğulur. Dünya hayatı da böyledir.  Şayet dava için mücadele bırakılırsa, dünya o kişiyi zevkleri, hevesleri, kaygıları içinde boğar. Nefis tezkiyesi için cihad, cihad için nefis tezkiyesi gerekir.

Nefsin olumsuz yönü; tembelliği, ertelemeyi, rahatlığı sevmesidir. Allah 'ın emirlerini öteleyen, erteleyen, hayatın birinci gayesi olarak görmeyen bir nefis arınamaz. Nefsin kirlerinden arınmak, ancak Allah'ın emirlerini emrettiği şekilde yerine getirmekle mümkündür. Değilse, uydurma yollarla nefis ancak iyice kirlenir de, ama iyi bir şey yaptığını sanarak farkına varamaz. İslâm yolunda mücadele farz bir ibadettir ve nefsin arınması için en büyük etkenlerden biridir, diğer farz olan ibadetler gibi. Örneğin namaz gibi, oruç gibi. Ve dikkat edilmesi gereken önemli diğer bir husus ise  mücadele için,  her halinizle mücadele  de var olun emri verilmiştir.

"Sizler hafifliğiniz ve ağırlığınızla birlikte savaşa çıkın; Allah yo­lunda mallarınızla, canlarınızla cihada devam edin. Eğer bilirseniz bu sizin için hayırlıdır."(Tevbe:41).

a).Gençler ve yaşlılar,

b)  İsteyerek, istemeyerek; sevinç duyarak ve endişelenip üzülerek,

c)  Yaya ve süvari olarak,

d) Az teçhizat ve çok teçhizatla,

e)  Fakiriyle, zenginiyle,

f)  Az meşgul olanlar da, çok meşgul bulunanlar da,

g)  Evli olanlar da, bekâr bulunanlar da.

 Hangi hal üzereyseniz, mutlaka Allah'ın davası için yola çıkın, işe koyulun. Sizler ağırlıklı ve ağırlıksız olarak, kuvvetli zayıf, genç yaşlı, zorluk bolluk halinde, zengin fakir halinde. Her halinizde malınız ve canınızla, İslâmi mücadelede yerinizi alın diye buyruluyor. Nefsini kirden arındırmayana bu ağır gelir. Ancak, nefsini arındırmış olanların yapabileceği bir şeydir bu. Nitekim başka bir ayette şeri bir mazereti olmadan, İslâm için yapılacak bir işten izin almanın, münafıklık alametlerinden olduğu bildirilmiştir "Münafıklardan başka bir topluluk da, Peygamber'den izin isteyerek: "Evlerimiz (düşman tehlikesine) açıktır."  demişlerdi- Hâlbuki evleri (düşman  tehlikesine) açık değildi. Sadece savaştan kaçmak istiyorlardı." (Ahzap:13). Hendek savaşında işten kaçmak adına uydurdukları bahanelerle izin istiyorlardı. Kimdi bunlar (?)  Ayet cevabını vermiştir.

Ve gerçek müminlerin tavrı şudur;

"Gerçek müminler ancak o kimseler­dir ki, Allah'a ve Rasulüne iman eder­ler, toplanmayı gerektiren önemli bir meselede onunla bir araya geldikleri zaman Peygamber'den izin almadan ay­rılmazlar. Senden izin isteyenler işte onlar Allah'a ve Rasulüne (samimiyetle) iman edenlerdir. Eğer onlar bazı işleri için senden izin isterlerse, dilediğine izin ver. Onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan­dır, çok merhamet edendir." (Nur 62) Müminler, şeri bir mazeret olmadıkça İslâm adına yapılacak bir işten izin alıp ayrılmazlar. Hanımlar olarak, düşünmek zorundayız. Önceliğimiz nedir?  Camları silmek mi? Ütü yapmak mi? Pazara gitmek mi?  vs. Yoksa İslâm adına yapılan bir çalışma mı? Kaldı ki, dizi izlediği için uykusuz kalıp ertesi gün derneğinde, cemaatinde, İslâmi bir işe gitmeyenleri bile duyabiliyoruz. Hangi iş, İslâm davasından daha önemli olabilir ve İslâm için yapılan hangi iş hafif görülebilir ki?. Beyler düşünmek zorundadırlar. hanımların,çocukların hemen her istediğini almak zorunluluk mudur?.Kazanılan maldan davanın hakkı  ayrılabiliyor mu?. Dünyalık bir masraf çıktığında ilk önce kesilen meblağ infak edilenler midir?. vb...

Ayete dikkatli bakıldığında, izin isteyenler için istiğfar et denmiş. Neden?  Rasulullah (s.a.v.) ile "Bir araya geldikleri zaman ondan" Rasulullah'tan (s.a.v) "izin almadan",  O da kendilerine izin vermeden, kendilerine bir mazeret çıktığı için "ayrılmazlar." İzin talebinde bulunmak ve imanın kemalinde bunun dik­kate alınması, imanın sıhhatini tasdik eden bir delildir ve bu husus da muhlis olanla münâfık olanı ayırt edici bir özelliktir. İslâm üzere toplanılmış meclisten izinsiz ayrılma, günahının büyüklüğünü beyan etmektedir. Bu sebeple bunu daha beliğ bir üslûpla tekit etmek üzere tekrar zikrederek şöyle buyurdu ve bu emir İslâm adına toplanılmış her ekip, grup, cemaat için geçerlidir. "De ki: "Eğer babalarınız, oğulları­nız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, elinize geçirdiğiniz mallar, düşmesin­den korktuğunuz bir ticaret ve hoşu­nuza gitmekte olan meskenler, size Al­lah'tan, Rasûlünden ve O'nun yolunda­ki bir cihaddan daha sevgili ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleye durun. Allah fâsıklar güruhunu hida­yete erdirmez."(Tevbe:24). İnsanın nefse uyup dava yolundan engelleyecek olan bu zevk ve nesneleri, sekiz madde halinde özetlenmiştir;

1—  Evlât sevgisi,

2—  Ana-baba sevgisi,

3—  Eş sevgisi,

4—  Kabile ve aile sevgisi,

5—  Kardeş sevgisi,

6—  Kazanılan mal ve servet sevgisi,

7—  Ticaret sevgisi,

8—  Hoşlanılan ev-konak sevgisi, makam ve şöhret cazibesi.

İnsanı birçok kutsal değerlerden, yüce amaçlardan, kalıcı hayırlardan alıkoyan sekiz sevgi. Bunlara karşı aşırı bir hayranlık duyup ölçüyü kaçır­mak, iman ve İslâm aşkını köreltir; Allah yolunda hizmette bulunma şe­ref ve faziletinden uzaklaştırır. Önceliği bunlardan her hangi birine vermek, insanı yaratılış gayesinden uzaklaştırır."Senden ancak Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyenler; kalpleri şüpheyle çalkanıp, şüpheleri içinde bocalayanlar izin isterler". (Tevbe:45). Münafık tipli insanların,  mücadele etmemek için hep bir mazeretleri vardır. Dünyalık her hangi bir şey, İslâm için yapılacak olan bir çalışmanın önüne geçemez, geçmemelidir. Ve Allah'ın dini için yapılacak en ufak bir iş bile önemsiz değildir. Bizler, İslâm'ın hakim olması için yapılacak işlerini önceleyip dünyaya ait işleri de bunun yanı sıra götürmemiz gerekirken, bir çok kez dünyalık işleri düzene koyup,   İslâm için yapılacak işleri de yandan götürmeye çalışıyoruz. Ya da dava için yapılması gereken bir şey olduğunda, önümüze çıkan ucuz engellere takılıp dava için yapılması gerekeni erteleyebiliyoruz.  Oysa  ki çıkan engeller her ne olursa olsun, insanın davada ki samimiyetini ölçmek içindir. Yani imtihandır. Bazen düşünüyorum dünya bunca büyüklükte ve bunca Müslüman sayısına rağmen, küçük bir ada parçasında bile İslâm hakim değil. Acaba sebebi,   yapmamız gereken işlerden sürekli kaytarmamız olmasın?

Bakın Rabbimiz ne buyuruyor.

  "Ama Allah'a ve Âhiret gününe (dosdoğru) imân edenler, mal­larıyla, canlarıyla (Allah yolunda) cihât etmeleri hususunda (geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah (iki yüzlülükten ve döneklikten) sakınan­ları sever." (Tevbe:44). Çünkü müminler davanın menfaatini her türlü menfaatin önünde tutmadıkça, dava için yapılacak her hangi bir işi, her türlü işin önünde tutmadıkça, kâmil mümin olamayacaklarının ve nefsin kirlerinden arınamayacaklarının farkındadırlar.

Sabiha Ateş ALPAT

Aylık Dergi İçin yazılmıştır

 

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !