2- KÖTÜLÜKTEN NEHYEDENİN VASIFLARI

Bir önceki bölümde üzerinde durduğumuz en büyük hakikat Nebimizin ﷺ bize öğrettiği "Din nasihattir." esasıdır.

Zira toplumlar sakinlerinin samimiyetle birbirlerini yanlışlardan sakındırması ve hayra teşvik etmesiyle bozulmaktan korunur.

Bu yönden iyiliği emredip kötülükten sakındırmak

ibadetin özü ve esasıdır. (1)

وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاُولٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿١٠٤-٣﴾

Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.

(Ali İmran suresi, 104. ayet) 

Bu amelden nasiplenecek kişi ise kapsamlı bir hazırlığa ve birtakım vasıflara muhtaçtır. Ki ıslah gayreti filizlensin, semeresi dünyada ve ahirette bereketli olsun. 

1. Hikmet 

Bu, Müslümanların işlerinden bir iş üstlenen her kişinin sahip olması gereken bir vasıftır. Ve hak davetin sahibi, kendi yoluna davet edene hikmeti emretmiştir. 

اُدْعُ اِلٰى سَبٖيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتٖى هِىَ اَحْسَنُ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبٖيلِهٖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَدٖينَ ﴿١٢٥-١٦﴾

Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır. ... 

(Nahl suresi, 125. ayet) 

Hikmet; olayların arkasındaki hakikati görmek, görülenden görünmeyeni anlamak, yapılan işi yerli yerince yapmaktır. 

Hikmeti; Cevherî, işleri gereği gibi sağlam ve kusursuz yapma; İbni Manzur, dengeli olma, adalet niteliği taşıma; Seyyid Şerîf el-Cürcânî, insanın gücü ölçüsünde nesnelerin mahiyet ve hakikatlerini bilmesi; Râgıb el-İsfahânî, ilim ve akılla gerçeği bulma; Fahreddin er-Razi, eşyanın hakikatini bilme, güzel ve isabetli işler yapma şeklinde tanımlamaktadır. 

Tanımından da apaçık anlaşılmaktadır ki hikmetin ilk adımı bilmektir. Dinin helalini-haramını, farzını-mubahını, aslını-fer'ini, genişlettiğini ve kolaylaştırdığını bilmektir. İlimden yoksun bir davet dini zorlaştırır, kalpleri uzaklaştırır, dağılmaya ve bozguna sebep olur. 

Allah azze ve celle her varlığı biricik kılmıştır. Bir karınca dahi diğer karıncanın aynısı değildir. 

İnsanları da farklı meziyetlerle donatmış, onlara katından farklı kaderler tayin etmiş, bambaşka hayır kapıları açmıştır. 

Medine’de Abdullah El-Umeri adında muhaddis bir âlim vardır. Belli bir zaman sonra “Âlim olan insanlar, toplumun içinde sürekli konuştukları için riyaya düşebilirler, kendilerini beğenebilirler, insanların aşırı saygısı onları şımartabilir.” gibi korkulardan ötürü kendini eve kapatmış, sürekli olarak ibadetle iştigal etmiştir.

Daha sonra dönemin meşhur âlimlerinden İmam Malik’e bir mektup yazmış ve içinde bulunduğu durumun yanlış olduğunu mutlaka onun da kendini eve kapatmasını, toplumdan uzaklaşıp Allah’a ibadet etmesi gerektiğini ve ilmin şöhretinin zararlarını anlatmıştır. İmam Malik de onun bu mektubuna bir mektup ile karşılık vermiştir: “Allah rızıkları taksim ettiği gibi şüphesiz amelleri de taksim etmiştir. Nice adam vardır ki ona namaz kapısı açılmıştır. Ama oruç kapısı açılmamıştır. Bir başkasına sadaka kapısı açılmıştır ama oruç kapısı açılmamıştır. Bir başkasına da cihad konusunda kapı açılmıştır. İlim yaymak iyi amellerin en faziletlilerindendir. Ben bana açılan bu kapıdan razı oldum. Benim içinde olduğum durumun (ya da hayır kapısının) senin durumundan daha aşağıda olduğunu 

zannetmiyorum. Her ikimizin de hayır ve iyilik üzere olmamızı ümit ediyorum.” (2)

Buradaki hikmet, dini geniş ve kolay kılan Allah’ın rahmetini idrak etmektir. 

Davette hikmet muhatabın içinde bulunduğu ahvali anlamayı, onun karakteri, psikolojisi, hayatı ve toplumsal konumu hakkında doğru bir kanaate sahip olmayı; üslup ve sakındırmada öncelik verilmesi gereken konuları bu bilgiler ışığında dikkatle seçmeyi gerektirir. 

Bu hal her kişi için farklılık arz eder. 

Büyük/küçük, kadın/erkek, kültürlü/cahil, yönetici/yönetilen, öfkeli/yumuşak huylu olana karşı tek bir üslubun kullanılması doğru değildir. 

Kişi, bir hekim gibi muhatabının münkeri işlemesine sebep olan etkenleri anlamalı ve tedavi mahiyetindeki kelimelerini ona göre seçmelidir. 

Zaten hekime, belirtilerin ardındaki görünmez sebebi anlaması ve yerli yerince tedavi etmesinden dolayı hikmetli kişi anlamında hekim denmiştir. 

Bu meziyete erişmek için, önce Allah ve Rasulu'nun ﷺ tanımladığı hastalıklar, belirtileri ve bunların tedavi yolları bilinmeli, sonra iletişim ve psikoloji alanında bilgi edinilmeli ve insan ilişkileri konusunda iyi bir gözlemci olunmalıdır. 

Burada en güzel örnek Nebimizin ﷺ davetinden bir kesittir. O ﷺ muhatabının eksik kaldığı yeri görmüş, onu tedavi edecek düşünce yapısını bilmiş ve ümmetine bir usul öğretmiştir. 

Ebû Ümâme (r.a) anlatıyor:

“Bir genç Rasûlullah'a ﷺ geldi ve:

–Yâ Rasûlallah! Zina için bana izin verir misiniz? dedi.

Oradakiler hemen gencin üzerine yürüdüler ve azarlayarak «Sus, sus!» dediler.

Rasûlullah ﷺ:

«–Yaklaş!» buyurdu. Genç, Allah Rasûlü’nün yanına varıp oturdu.

Rasûlullah ﷺ ona:

«–Böyle bir şeyi annen için ister misin?» diye sordu. Genç:

«–Allah beni senin yoluna kurban etsin, hayır, vallâhi istemem yâ Rasûlallah!» dedi.

Allah Rasûlü ﷺ:

«–Diğer insanlar da anneleri için böyle bir şeyi istemezler» buyurdu.

Daha sonra Rasûlullah ﷺ aynı soruyu kızı, kız kardeşi, halası, teyzesi için de sordu. Genç hepsine:

«–Allah beni senin yoluna kurban etsin, hayır, vallâhi istemem yâ Rasûlallah!» cevabını verdi.

 

Rasûlullah ﷺ her defasında “diğer insanların da yakınları için böyle bir şeyi istemeyeceklerini” hatırlattı. Konuşmanın sonunda mübârek elini gencin üzerine koydu ve:

«Allah’ım, bunun günahlarını affet, kalbini temizle ve iffetini muhâfaza eyle!» diye dua etti.

Genç bundan sonra böyle bir şeye hiç tenezzül etmedi.” (3)

يُؤْتِى الْحِكْمَةَ مَنْ يَشَاءُ وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُوتِىَ خَيْرًا كَثٖيرًا وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّا اُولُوا الْاَلْبَابِ ﴿٢٦٩-٢﴾

Allah, hikmeti  dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar.

(Bakara suresi, 269. ayet) 

Allah azze ve celle kullarına karşı çok nimetler hibe eden el-Vehhab'dır. 

Kul; Rabbini razı etmek, dünyasını ve ahiretini hayr ile imar etmek için çaba sarfedip, ecri çok büyük olan iyiliği emredip, kötülükten nehyetme ameli için hikmete talip olduğunda, hikmete eriştirecek yolları katetmek için  Rabbinden yardım dilediğinde, umulur ki, el-Azim ve el-Kerim olan Rabbi onu hayırlara muvaffak kılacaktır. 

Bize ulaşan her bir nimet ancak ve yalnızca O'ndandır. 

Devam edecek... 

(1) Bilali Abdulhamid(2010), Kötülükten Sakındırma Yolu, Buruc yay. 33

(2) Siyeru A’lami’n Nubela, 8/114

(3) Ahmed, V, 256-257; Heysemî, I, 129

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !