Bölüm 1 - Peki Şimdi Ne Olacak? 

Hüzünlü ve yaşanmış bir hikaye paylaşmak istiyorum. Mehmet amca, o günlerde 65 yaşında yalnız yaşayan, nisbeten dinç, herhangi bir hastalığı olmayan kendi halinde bir ihtiyar... 

Bir gün kalp krizi geçirmiş, hastanede acil Koroner BT anjiografi’ye alınmış ve tıkanan damarına stent takılmış. Doktoru ona birtakım ilaçlar reçete etmiş ve bunları kullanmasının ne kadar önemli olduğunu bir bir anlatmış. Bir zaman sonra ziyaretine gelen karşı komşusu Aysel hanım, Mehmet amcaya tüm bu ilaçların çok zararlı olduğunu, böyle sanayi ürünü ilaçlar yerine falanca bitkileri tercih etmesinin daha güvenli olduğunu uzun uzun anlatmış ve amcamızı ilaçları bırakmaya ikna etmiş.

Burada hikayeyi başa saralım, acaba o gün Mehmet amcanın kalbine neler olmuştu?

Kalbimiz tüm vücudu oksijenli kanla beslediği gibi, kendisini de beslemek zorundadır. Kalbin kendini besleyen 2 ana damar bulunur. Bunları koroner damarlar diye adlandırırız.

Mehmet amcanın koroner damarlarından birini pıhtılar aniden tıkayınca, kalp duvarı beslenemedi ve kalbi ölmeye başladı. Tam bu anda Mehmet amca göğsünde çok şiddetli bir ağrı, baskı ve yanma hissetti, soğuk soğuk terlemeye başladı ve yere yığıldı.

Mehmet amcanın kalbinin ölümünü durdurmanın tek bir yolu vardır: Tıkanan damar acilen açılmalıdır. Bunun en kolay yolu Koroner BT Anjiografi’dir.

Hastaneye yetiştirilen Mehmet amca hemen Koroner BT Anjiografi’ye alındı. Doktoru, amcanın kolundaki bir damara bir tel yardımıyla girdi, kalbini besleyen damarlara ulaştı. Görüntülemeyi sağlayan yardımcı bir madde ile tıkanan damarını tesbit etti. Akabinde tıkanıklığı açtı ve damarı açık tutmak için stent dediğimiz tel bir boru şeklindeki materyali Mehmet amcanın damarına yerleştirdi.

Mehmet amcanın kalbi kurtarıldı, şimdi Mehmet amcayı oluşabilecek diğer pıhtılardan korumak daha önemliydi. Çünkü başka bir pıhtı akciğerine giderse akciğerine zarar verebilir, tekrar kalbini tıkarsa ikinci kez kalp krizine sebep olabilir, beynine giderse inmeye sebep olabilirdi. Bunlardan endişe eden doktoru ona bazı ilaçlar reçete etti ki, yeniden pıhtılar oluşmasın.

Mehmet amcanın kalbine içeriden baktıktan sonra hikayemize devam edelim. Amcamız kendisini pıhtılardan koruyan, oluşan pıhtıları da parçalayan ilaçlarını terk etti. Ve birkaç gün içinde oluşan bir pıhtı beynindeki bir damarı tıkadı ve Mehmet amca inme geçirdi.  Yalnız yaşayan, kendine yeten Mehmet amca artık felç olmuştu.

Karşı komşu Aysel hanım şaşkın, muhtemelen bu olayların kendisiyle alakalı olduğunu düşünmüyor. Çünkü Mehmet amcanın kalbine ne olduğunu da, ilaçların ne yaptığını da bilmiyordu. Mehmet amcanın neden inme geçirdiğini de bilmiyor, inmenin ne demek olduğunu bilmediği gibi...

Peki şimdi ne olacak?

Bu hikayeyi yargılamak gibi uygunsuz bir cürette bulunmayacağız. Ancak bu, derin bir tefekküre muhtaç acı bir yaşanmışlıktır ve ondan dersler çıkarılmalıdır. Buradan hareketle bazı hatırlatmalar yapacağız. Burada sözümüz müslümanlaradır, bundan ötürü İslam hukukunda tıbbi müdahale kavramından ve sınırlarından bahsedeceğiz.

Tıpta yetkili ve uzman kişinin yani doktorun tedavi amacıyla gerçekleştirdiği her türlü faaliyete ‘tıbbi Müdahale’ denir. (1) Bu kavram en basit muayene ve teşhis yönteminden, en ağır cerrahi müdahalelere kadar geniş bir faaliyet alanına sahiptir.

Psikolojik hastalıklara yönelik girişimler de tıbbi müdahale içindedir. Bu nedenle doktorun sözleri, önerileri, davranışları ve hastayla ilişkisinde kullandığı yaklaşım metodu da bu kavram içerisinde değerlendirilir. (2)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki:

“Kim, daha önce tıpla uğraştığı bilinmediği halde hekim diye geçinir de, herhangi bir hastayı tedaviye kalkışırsa o hastanın gördüğü zarardan sorumludur.” (3)

Tıbbi müdahalenin yetkili bir hekim tarafından yapılması gerekir. Yetkisiz birinin müdahalesinden dolayı hasta ölür veya sakat kalırsa müdahalede bulunan kişi hukuken sorumlu tutulur. (4)

İslam Tıp hukuku sınırları belli ve açık, oldukça geniş bir ilim dalıdır. Bu kısa hatırlatma yalnızca insanın canına dair her bir girişimin sorumluluğunun büyüklüğünü bir lahza göz önüne getirmek içindir.

-Tüm bunlardan sonra hikayemizden alacağımız ilk ders, bilmediğimiz konuda hüküm vermemek, bilene sormaktır.

Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:

“Sefere çıkmıştık. Bizden bir adamın başına taş isabet etti ve onun başını yardı. Daha sonra adam ihtilam oldu ve arkadaşlarına, ‘Teyemmüm yapabilmem için bana ruhsat var mıdır?’ diye sordu. Onlar: ‘Senin için teyemmüm yapabilme ruhsatı yoktur.’ dediler. Adam bu cevap üzerine o haliyle gusletti ve başındaki yaraya suyun isabet etmesi nedeniyle öldü. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına döndüğümüzde bu olay kendisine anlatılınca Nebi sallallahu aleyhi ve sellem: ‘Onu öldürdüler, Allah da onları öldürsün. Dikkat edin! Bilmiyorsanız sorunuz. Zira cahilliğin şifası sormaktır. Onun teyemmüm yapması yeterdi. Başını bir bez parçasıyla bağlar, onun üzerini mesheder ve vücudunun geri kalan kısmını yıkardı.’ dedi.”

-Hikayemizden alacağımız ikinci ders, dilimiz hakkında ne kadar dikkatli olmamız gerektiğidir. Söylediğimiz her bir söz, kıyamet günü hesaba çekileceğimiz birer sorumluluktur.

Ebu Said el-Hudri'den rivayetle Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“İnsan sabahlayınca, bütün organları dile müracaat ederler ve (adeta) şöyle derler: ‘Bizim haklarımızı korumakta Allah’tan kork. Biz ancak sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz.’” (5)

-Ve çıkaracağımız son ders ise sağlığımız hakkında doğru bilgi sahibi olmanın ve adımlarımızı doğru bilgi ile atmanın ehemmiyetidir.

Bir sonraki bölümde inşaa Allah sağlımız hakkında doğru bilgiyi nasıl edineceğimizi konuşacağız.

 

(1) Ayan, Mehmet, Tıbbi Müdahaleden doğan Hukuki Sorumluluk, s. 5

(2) Çakmut, Özlem, Tıbbi Müdahaleye Rızanın Ceza Hukuku Açısından İncelenmesi, s. 24.

(3) Ebu Davud, Diyat, 25; Nesai, Kasame, 41; İbn Mace, Tıb, 16.

(4) Şinkiti, Ahmed Mezid Çekni, Ahkamul Cirahatit Tıbbiyyeti vel Asarul Muterettibatu aleyha, Mektebeus Saade, Cidde, 1994 ; Kaya, Ali, “İslam Hukukuna Göre Tıbbi Müdahaleden Doğan Sorumluluk”

(5) Tirmizi.

(!) Hasta mahremiyeti gereği kişilerin adları ve yaşları değiştirilmiş, olay hikayeleştirilmiştir.

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !