Dava bir insanın sahip olduğu,savunduğu fikir. Da’vet sahip olduğun fikre,inandığın nizama çağırmak.

Hak dava vardır bir de batıl davalar. Her iki tarafın çağırıcıları da savunucuları da hep ola geldi.

İslam davası insanlık tarihiyle birlikte başlamıştı. Son halka Hz. Muhammed (sav) ile tamamlandı.

Ve sonra kıyamete kadar bu emaneti taşıma görevi kadın erkek tüm müminlere verildi…

İlk olarak “Çünkü biz sana sorumluluğu ağır bir söz indireceğiz” (Müzemmil:5) ayeti ile yüklenmişti omuzlara...

“Fitne ortadan kalkıp Allah'ın dini tam anlamı ile egemen oluncaya kadar onlarla savaşın”. (Bakara:193) diyerek gösterilmişti hedef...

Tevhid davasıydı adı!. Redleri ve kabulleri netti.

Bir yürüyüştü başlatılan rıza-i ilahiye doğru. “ vehcur hum Hicran cemila”.(Müzemmil.10)

“Veasbir ala ma yegulun”(Müzemmil 10) ile tutulmuştu azıklar. Sabrın vurgulanması yüklenen yükün kolay olmadığını,kısa olmadığını gösteriyordu. Bu nedenle “Sana ölüm gelene kadar devam... ”(Hicr:99) diye uyarı yapılmıştı…

Metot net, örnek belliydi. Davanın kendisine ait kırmızı çizgileri vardı. Bu kırmızı çizgiler “Bir elime güneşi bir elime ayı verseniz bu davadan vaz geçmem” tavrında saklı,“De ki: Ey kâfirler.Ben sizin taptıklarınıza tapmam.Siz de benim taptığıma tapmazsınız".(kafirun suresi) suresi ile çizilmişti.

Sabrın adı direnişti. Mekke de tükenirse umutlar, asla taviz olmazdı “Ey Muhammed! De ki: «Eyinanan kullarım! Rabb'inize karşı gelmekten sakının; bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır.Allah'ın yarattığı yeryüzü geniştir. Ancak sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir.»(zümer:10) diyerek yol gösterildi...

İnsandı şaşardı bu nedenle “Dini Allah’a has kıl “ (Zümer:2) uyarısı geldi peş peşe…İlk neslin davayı omuzlamasında KADIN VE ERKEK ayırımı yoktu. Bu nedenle sevr mağarasına Hz. EbuBekrin oğlu Abdullah bilgi, kızı Esma ise azık taşıdı…Kimse de “Esma’nın kadın başına ne işi var sorusunu sormadı”!!!...

Dinin hükümlerine uyuldu. Nefisleri kurtaracak fetvaların peşlerine takılınmadı. Kitaba uyuldu da, kitabı kendilerine kimse uydurmadı…

Sonra şubatlarda havalar soğudukça fırtınalar çıktı,ümmet olarak vahdetimizi,imtihan bilincimizi,dava bilincimizi savuruverdi uzaklara…

Kadın üzerinden estirdiler rüzgarı. Kirli propagandalar ellerinde bulunan güçlü medya ayağıyla sürdürüldü. Uzun zamanlarını aldı ama sonunda ''başaramadılar ''diyemedik ne yazık ki!.

Onlar ortamı sıktıkça tutunduğumuz ipi gevşettik kadın ve erkek. Sonra “Böyle de oluyormuş sandık! ”

Ve cahiliyyenin külleri kapattı bilinç dünyamızın üstünü.Yerden mantar gibi biten derneklerimiz cemaat ruhunu aldı götürdü uzaklara. Ve Dava uğruna,cihadın yerini sosyal faaliyetler, cemaat algısının yerini STK kültürü, Salih amellerin yerini aktif olma,Dava eri olmanın yerini aktivist olmak alınca bize de bir haller oldu!..

Özgürlükler kelimesi kulaklara hoş geldi, erkeklerimizin düşünceleri tanınmaz oldu ve feminist kafalı kadınların sayısında ziyadeleşme görüldü. Bazı erkeklerimiz bu durumdan korktu “Elinin hamuruyla oturup pohça pişirsin dediler ” çekip aldı sosyal alandan kadını, sonuç ortada? (İstisnaların bile istisna kaldığı bu zamanda sözümüz istisnalara değildir elbette). Kimileri ise çağdaş modern yapılarla yarış etti başında, başörtüsü farkıyla!!!.

Bu girişten sonra Bülent Şahin Erdeğer kardeşin sorusuna geçelim. Diyor ki Kardeşimiz “Kadın neden davet sahasında değil ve ya kadın davetçi neden az?”.

Kardeşim Az Çünkü;

Yıllardır kadınlar üzerinden yürütülen emparyalist oyunlar tuttu (Emperyal sözü de çok klişeleşti suçlu aramıyor veya her şeyi ona bağlamıyorum ama bu da bir gerçek).

Kardeşim, az Çünkü;

Önce Kadının Buna Kendisi Engel!.

Algıları geleneksel kodlara kilitli. Gerçekten kendisine verilen becerinin,sorumluluğun,enerjinin  farkında değil. Okumuyor, fıkhetmiyor,üretmiyor,çağı kuşatmıyor,kuşatıcı adımların sahibi olmuyor. Bir Hacer,bir Meryem,Bir Asiye'nin de kendisi olduğunu akletmiyor. Çarşı Pazar da gezerken düşünülmeyen fıkhın sınırları, İslami mücadeleye sıra gelince inceden inceye hesap ediliyor.Kendisi engel çünkü, sadece eşini memnun ederse cennete gideceğini zannediyor. Kendisi engel çünkü batılın özgürlük söylemlerine kandı.Davanın kazanması anlayışının yerini kişisel,dünyalık kazanımlar aldı.Kariyerler ile bazı algılar yer değiştirdi...

Kendisi engel çünkü ekseni kaydı. Okuyan,üreten, yürüten ve Yeniden bu sancağı kendisindensonraki nesle taşıyacak bir derdi yok.Haftalık dersler,resmi kimliğe bürünmüş çocuk okutmaları davanın kendisi sanılır oldu.Ve ya birkaç kermes çalışmasıyla yetiniyor. Haftada bir gün yaptığı dersçalışmasına katılmazsa, manevi bağları ve hatta namazında bile gevşeme olur korkusu olmasından endişe ederek devam etmeye çalışıyor.Bu hal ev hanımı diye tabir ettikleri hanımlar için böyle.Bir de çalışan hanımlarımız var şükür!!. Bunların haftalık derslere bile ayıracak vakitleri yok.Dava eri okullarda verilen bilgilerle yetişmeyeceğine göre bu açığımızı kapatacak,kuşatıcı planın projenin sahibi de değiliz ne yazık ki!

Kardeşim, az çünkü;

Gelenekler Ve Geleneksel Din Algısı Engel!...

Geleneksel algı kadını eve hapsedip yatak oda oturma odası ve mutfakta üçgen bir hayata mahkum etmiştir.Hamur işleri bol oturumlar. Oturumların gündemlerini oluşturan konular ne acı ki fındıkkabuğunu bile doldurmayacak cinsten.Geleneksel yaşama hayatlarını mahkum eden kadın sayısı ise hiç azımsanmayacak kadar fazla.

Az Çünkü,

Modernist, feminist vb gibi kadına dair beşer ideolojiler tarafından çizilen çizgiler nefislere cazip geldi.

Dava uğruna taviz vermeden yürümek yerine kabul görmek adına verilen tavizler kasvet olup düştü yüreklere…Bu algı geleneksel algıya tepki olarak çıkmış olsa da bir çok yerde uzaklara savrulmanın önüne geçmedi,geçemedi ne acı ki!

Az Çünkü;

Maalesef Müslüman ERKEĞİN Kadın Algısı Engel!.

Bu konuda karşılaştığım ve duyduklarımı yazsam bir kitap olacak kadar çoktur.Kadının Dava da yer almasını kendinsin iznine bağlı olduğunu sanarak,canı istediği zaman izin veren istemediği zaman engel koyabilecekleri algısı hiç de azımsanmayacak kadar çok ne yazık ki?.

İlmihal bilgisinin kadınlar için yeterli olabileceği ve bu bilginin de geleneksel kalıplarla sunulması,eşe itaat etmenin ibadetlerin en üstünü olduğu sanılan bir algının yaygın olduğu bir toplumda yaşıyoruz...

Kadının sesinin haram olduğunu düşünen, topluma iki çift sözü olan kadının bir şekilde yerden yere vurulduğu, karşılaşılan yerlerde alenen protestonun yapılıp “Kadın haliyle ne işi var” sözlü tacizine maruz kalındığı bir yerde yaşıyoruz.Çalışmaya dahil edilecekse kadın ya kermes ya da kendisinin eline tutuşturulmuş programı yapması beklenen bir gerçekle yüz yüz yüzeyiz. Erkeğin kadın için yazdığı müfredatta “ Allah’a iman bir ders” olarak,Kadının kocasına itaatinin “Çok Önemli bir konu olduğundan birkaç ders konusu” olarak işlenmesi gerektiği bir algıyla karşı karşıyayız. Karşı çıkanların  ise ,“Femnisit” Sapık” “Mezhepsiz” ve hatta “Ajan” diye damga yediği bir sahada, gerçek anlamda tutunabilen kadın sayısının çok olamadığı da bir gerçek ne yazık ki!.” Kadın kocasının dini üzeredir...”sanısıyla, fıkhı içtihatlara kadar, kadının ,"Erkeğin seçtiği içtihatla amel etmek zorunda olduğu" kalıp bir  fıkıh algısı beyinlerin seti halindedir.

Bence” diyerek yorumlanan mantıki oyunların revaç bulduğu bir toplumda flulaşan renklerimizin davayı taşıyacak bir yüreği,omuzlayacak hali kalmadı desem çok mu umutsuz bir cümle olur bilmiyorum ama ,şu da bir gerçek ki; Kadın erkek hepimiz, toptan Allah’ın ipine sarılmadıkça sorunun halli de mümkün gözükmüyor!…

Ne dersin?.

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !